Ebemkuşağı - Çocukluk hâtıralarımdan
Bir uzak köyünde Anadolunun, ılık bahar yağmurlarından sonra -ki genelde ikindileri yağardı o köyde yağmurlar- ebemkuşağı kurulurdu semâya boydan boya…
Bir korku, bir sevinç, bir heyecan, bir ihtişam, bir merak velhâsıl insan olmaya dair bütün hisler kaplardı içimi nöbetleşe ve aynı anda.Korkardım ona yaklaşmak düşüncesinden amma içimde bir "uzak diyar tutkunu" onun altından geçmeyi kurardı hep o ikindi zamanlarında.
Geçmeyi ve gitmeyi ve görmeyi ve bilmeyi..
İşte o anlarda içimde kurulurdu ebemkuşakları; reng-a-renk olurdu ruhum, pembeler sarardı heyecanı, mâviler korkuyu, yeşil gidişi ve kırmızı bitişi.
Ve hepsi birarada içimi anlatırdı; üşürdüm ve yanardım ve ıslanırdım ve çatlardım kurulukdan ve korkardım ve herşeyi silerdim ve ebemkuşağı olurdum bütün olmazlara inat…
Ebemkuşağı olurdum... ömrü onun ömrü kadar..
Derdim ki "Hadi gel, kaç!
Kaçalım..."
***
Yıllar geçdi.. o uzak köye ben de uzağım artık.
Çocukluğumun ebemkuşakları, bütün renkleri doldurup heybelerine hicret ettiler bilmediğim bir diyara.
Amma kaçmak makâmı hep benimle kaldı. Zeman seksendokuz imiş ve akkuşlar beklemişim kaçmak için; heyhat gelmemişler... "olur yok.. mümkîn yok.. ihtimâl yok.." diye şiirler yazmışım...
"hep kaçmak makâmını hayâle memur bedenim
çakılıp kaldı
bu zindan zemine
cüce odalara açılan
büyük kapılar da yok Yageder
beni bulamazsın karşında…
ses yok.. eşyâ yok.. mekân yok.."
diyen şiirler...
Son dönemeçte bütün renklerin soluklaşıp siyaha tahvil olduğu ân kaçacağım biliyorum... dön(e)memek üzere.