Sîretler ve Sûretler - Türkiyeli Muhafazakâr
Bizde "muhafazakâr" denilince akla gelenle batılıların "konservatif" dedikleri tipolojinin pek bir benzerliği yoktur. Değerlerine bağlı, muhafaza eden anlamında muhazafakâr batılının konservatifi ile sâdece bu noktada örtüşür. Bunun hâricinde bizdeki muhafazakâr tipolojisine o kadar çeşitli insan girer ki, bunları karşılaştırmaya kalktığınızda şaşarsınız.
Gerçekten bizde dindar, mütedeyyin, eski kafalı, gerici, varoşlarda yaşayan, sağcı ve hatta milliyetçi olarak tanımlanan insanlar karşıtlarınca muhafazakâr olarak yaftalanırlar. Elbette bu yaftalamayı yapanlar muhafakârlığı bildikleri için yapmazlar bunu. Kendinden olmayanı aşağılamak için yaparlar. Onlara göre muhafazakârlık kötü bir şeydir. Muhafazakârlar demokrat olamazlar. Kafaları pek çalışmaz. "Beyaz Türk" olamazlar. Elbette bu yakıştırma ve sınıflandırmalar çoğu zaman değerlendirmeyi yapanların sığlığından hatta cehaletinden ileri gelir.
Diğer taraftan, bizim bâzı "muhafazakâr"larımız da bâzı hâl ve davranışlarıyla bu yatfalamaya çanak tutarlar. Bir muhafazakâr olarak bizim muhafazakârlarımızı yazmak muhafazakârlığa karşı vefa borcumdur.
Seneler önce, bir "muhafazakâr arkadaşım" felsefî bir kitap okuduğumu görünce "ne o felsefeyle mi bozdun" demişti. Ona göre felsefe gereksiz bir şeydi ve okunmamalıydı. Kendi küçük dünyasının dışına çıkmayı pek sevmez bâzı muhafazakârlar.
Karılarını "suskun" tutabilmek için onlara pahalı arabalar alır bâzı "zengin" muhafazakârlar. Ancak hiç bir şekilde karılarının arabaları kendilerininkinden daha pahalı olamaz. Kocaları tarafından böylece susturulan karılar bir yandan sessizce görevlerini yaparken bir yandan da kendileri de birilerini susturma peşindedirler.
Bir yandan Amerika'yı içten içe düşman hatta şeytan görürken maddî durumu "uygun" olan zengin muhafazakârlar çocuklarınının, torunlarının Amerika'da doğmasını isterler.
Nakşıbendi tarikatının ulularından Abulhalık Gucdüvânî, dindar muhafazakârlara "dış görünüşe önem vermek insanın içinin iflasıdır" derken aynı tarikatten bir başka"güncel hoca" sarığından cüppesine kadar moda meydana getirir.
Dindar muhafazakârların da sevdiği Halife Hazreti Ebubekir neredeyse bütün malını fakirlere dağıtmış iken, şimdinin bâzı dindar muhafazakârları çocuklarının düğününü beş yıldızlı otelde yapar, Porsche arabaya binerler. Bazı büyük din adamlarımızın kızları lüks arabaları için şiir yazarlar.
Bâzı dindarlar, muhafazkârlığı "gelişmeye karşı olmak" olarak anlarlar. Kitapları, radyoları, televizyonları senelerce ve senelerce hep aynı şeyleri anlatır. Bunun sonucunda çocuğunun sorduğu sorulara cevap veremez, çok zorlanırsa da "böyle saçma sapan şeyleri nereden öğreniyorsun" diyerek döver çocuğunu.
Görünenle gerçek arasındaki uçurum bâzı muhafazakârların gordion düğümüdür. Televizyonlarda, gazetelerde munis, mahcup ve mütevazı görünerek öğüt verirken, bu görüntüden etkilenen ve "aman gel bize de üç beş nasihat et" diyen samimi insanlara "gelirim ama geceliğim şu kadar bin liradır" demekten çekinmezler.
Bâzıları kıraldan çok kıralcıdır. "Sultan'üş şuara" (şairler sultanı) ve "üstad" dediklerini Necip Fazıl Kısakürek'in sağlığında müzik eşliğinde okuduğu şiirlerinin arka plânındaki batı müziğini, Kısakürek ölünce "Türk sanat müziği" ile değiştirmek gibi.
Sorgulama ve muhakeme noksanlığı ile mâluldür bir kısım muhafazakârlar. Senelerce "Deccal" denilen kişinin Deccal olmadığı ortaya çıkınca bunu uyduranlar yeni bir teville durumu kurtarmaya çalışırken, bu uydurmaya iman etmiş olanlar asla durumu sorgulamazlar.
Sevdirmekten çok korkutmayı tercih eder bâzı muhafazakârlar. Allah'ın esirgeyen, bağışlayan sıfatları yerine kahhar ve cebbar sıfatlarını tercih ederler. Cennet bahçeleri ile serinletmek yerine yerine Cehennem alevleri ile korkuturlar.
İslamın sosyal adâleti çok önemsemesine rağmen bâzı muhafazakârlarımız pek az önemser. Defalarca hacca gider amma bir hac parası ile bir çocuk okutayım demek aklına gelmez.
Muhafazakârların pek çoğu Türkçeyi pek önemsemez. Bu sorulduğunda meşrebine göre ya "dilsel değil dinsel kaygılarım var" der ya -ne manâya geldiğini kendisi de bilmeden sırf savunma refleksi ile- "dil yaşayan bir şeydir" diyerek üste çıkmaya çalışır ya da verebileceği cevabı olmadığı için tuhaf tuhaf bakarak susar.
Muhafazakârların pek çoğu muhafazakârın ne manâya geldiğini bilmez. Bir kısmı dini, bir kısmı lisanı, bir kısmı abilerinin - ablalarının söyledikleri "şeyler"i koruduklarını söyler, öyle zannederler.
Oysa muhafazakârı muhafazakâr yapan bir milleti millet yapan, bir boyu boy yapan, bir kişiyi o kişi yapan hâlis değerlerine sâhip çıkmak, onları muhafaza etmek, onları varlık sebebi olarak benimseyip sevmek, o değerleri derinlemesine anlamak ve araştırmak keyfiyetidir. Muhafazakâr evet tutucudur. İyiyi tutar, geleneklerini tutar, lisanını tutar. Milletini tutar.