Babaların ölümü
Şu an dar ve uzun pencereden bakınca, çınar yapraklarının ve
çatıların kaplayamadığı kısımdan kapalı bir gökyüzü görüyorum, tıpkı
"içim" gibi.. bu pencereden mâvi gökyüzünün "yavruağzının
deliceliğinden lâciverdin sükûnuna kaçışını" seyreyledim kaç defa; oysa
şimdi içimin aynası gibi âsuman..
Tesâdüfler.... birsürü tesâdüf..
İçimde kaçmak arzususu coşarken, yıllar öncesinden bir nefes hissediş..
tesâdüf.. mü acaba... bir ölüm haberinin ulağı bu mektubu bugün alışım tesâdüf mü?
"Babam öldü" diyorsun mektubunda..
Çocuk, -bu "çocuk" hitâbını küçüklük mânâsında
değil, şiirlerde geçen mânâda kullanıyorum, bunu bil, şunu da bil ki- babalar
hiç ama hiç ölmez... ölmüyorlar.. 2002 yılının 17 Mart'ında babamı kaybetdim;
"babam öldü" demiyorum, diyemiyorum.. o, çocuklarına "beni
burada bekleyin" diyerek bir yerlere gitdi ve her an dönebilir; ama bir
yıldan fazla oldu ve gelmedi, onun içündür ki "kaybetdim" diyorum ve
diyorum ki ve biliyorum ki babalar hiç ama hiç ölmez.. öyle değil mi?
babamın yıkanışında ve kefenlenişinde hazır bulundum; tabuta
yerleştirilmesinde.. sonra mezara bizzat indirdim, başını ellerimle
yerleştirdim mezarın serin toprağına.. o an, şimdi olduğu gibi gözlerimde
yağmur bulutları dolaşmamıştı.. ben babamın arkasından haberi ilk aldığım birkaç
dakika haricinde hiç ağlayamadım biliyor musun.. ve yine diyorum ki babalar
ölmez; amma ölüm dediğimiz şiirde geçdiği gibi
"uyudun, uyanamadın olacak."...
Selâm ve sevgi ile...
***
Kirli gri bir gökyüzünün altında bir aziz dosta tâziye sadedinde bu satırları yazdığımda sene miladî hesap ile iki bin dört, aylardan ocak ve ayın yirmiikisi imiş. Şimdi babamın gidişinin üstünden onyedi sene geçmiş; sîmam daha çok babama benzemiş amma babam gelmemiş... Acaba gelmiyor mu gidenler? Yoksa gelemiyor mu? Şuara, ya "Neylersin, ölüm herkesin başında, uyudun uyanamadın olacak" demiş ya "Çağırırsın bir gün beni de ölüm, ister istemez gelirim" demiş ya da "Ölüm âsûde bahar ülkesidir rinde." Çağrıldığımız uyku diyarının âsûdeliği ve dahi hangi baharın ülkesi olduğu biz fânilere meçhul. Bil(e)mediklerimizi biliyor görünmek insanın en sık kullandığı ağrı kesici.
Dâr-ı bekâya göçün dönüşü olmadığını bilirim elbet... Amma insanın kalbine saplanan hasret ağacından zehirli kıymığın acısı ancak böyle hafifliyor. Bu da bir ağrı kesici.
Velhâsıl tahtadan atlarla gideceğiz bir gün o ülkeye; şaşmaz gerçek bu. O zaman kavuşacağız babalarımıza.
***
Kirli gri bir gökyüzünün altında bir aziz dosta tâziye sadedinde bu satırları yazdığımda sene miladî hesap ile iki bin dört, aylardan ocak ve ayın yirmiikisi imiş. Şimdi babamın gidişinin üstünden onyedi sene geçmiş; sîmam daha çok babama benzemiş amma babam gelmemiş... Acaba gelmiyor mu gidenler? Yoksa gelemiyor mu? Şuara, ya "Neylersin, ölüm herkesin başında, uyudun uyanamadın olacak" demiş ya "Çağırırsın bir gün beni de ölüm, ister istemez gelirim" demiş ya da "Ölüm âsûde bahar ülkesidir rinde." Çağrıldığımız uyku diyarının âsûdeliği ve dahi hangi baharın ülkesi olduğu biz fânilere meçhul. Bil(e)mediklerimizi biliyor görünmek insanın en sık kullandığı ağrı kesici.
Dâr-ı bekâya göçün dönüşü olmadığını bilirim elbet... Amma insanın kalbine saplanan hasret ağacından zehirli kıymığın acısı ancak böyle hafifliyor. Bu da bir ağrı kesici.
Velhâsıl tahtadan atlarla gideceğiz bir gün o ülkeye; şaşmaz gerçek bu. O zaman kavuşacağız babalarımıza.