Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ankara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Temmuz 2022 Cumartesi

Hâdi Baba Kukla Kebap

Ankara'nın Cebeci Dörtyol semtinde bir Kukla Kebap lokântası vardı. Dörtyolda hemen Ziraat Bankası binasının arkasında mütevazı bir yerdi. Seneler içinde Cebeci Dörtyol'dan -iş ve hayat gereği- uzaklaşınca pek uğrayamaz olmuştum. Daha sonra Konya yolu üzerinde "modern" bir binada Kukla Kebap lokantası açılmıştı.

Yıllar sonra bir hafta sonu gezmek üzere Hamamönü semtine gidince eski Kukla Kebap aklıma düştü, hâlâ çalışıyor mu diye bir bakmak istedim. Mâlum, bizde müesseseler pek uzun ömürlü olmazlar. Yeni nesillerce ya o iş sürdürülememiştir veya beğenilmediği için sürdürülmemiştir. Dörtyol ağzındaki Banka binası yıkılmış, oraya yeni bir inşaat başlanılmış. O civardaki birilerine pek de ümitli olmadan sordum Kukla Kebabı, biraz yukarıda olduğunu söylediler. Eski yerinden birkaç dakika daha kuzeyde Kestane Caddesi 43 numarada buldum lokantayı. İsmi, "Hâdi Baba Kukla Kebap" olmuş.


  
Hadi Baba Kukla Kebap lokantasının girişi

Oturup "Kukla Kebap" siparişi verdim. Bu arada önümdeki servis kâğıdının üzerindeki bilgileri okudum. Şunlar yazıyordu:

"1958 yılında, kukla sanatkârı Hâdi POYRAZOĞLU tarafından Ankara'da kurulan Kukla Kebap Salonu; nefis tereyağlı, yoğurtlu, soslu, bulgur pilavlı ve kıtır turşulu Kukla Kebabı ile sizlere merhaba dedi.

"Başkentin en köklü yerleşim yerlerinden biri olan Cebeci Dörtyol’da nefis lezzetleri kaliteli hizmetlerle buluşturmayı iyi bilen Hâdi Poyrazoğlu yıllar içerisinde lezzet dünyasındaki haklı yerini aldı. Lezzet mirasını çocuklarına devreden Kukla Sanâtkârı Hâdi Poyrazoğlu 17 Ocak 2000 yılında hayata gözlerini yumdu.

"Lezzet bayrağını Hâdi Poyrazoğlu’ndan devralan çocukları, geçen zamanla birlikte Hâdi Baba Kukla Kebap’ın menüsünü zenginleştirerek yeni lezzetlerle şekillendirdi. Nefis tereyağlı İskender Kebabını yanı sıra Cebeci / Dörtyol'da bulunan merkezinde Et - Tavuk Izgara ve meşhur açık - kapalı pide çeşitleri ile Türk damak zevkini en iyi şekilde yansıtan Hâdi Baba, lezzetlerin yanı sıra kaliteli hizmetiyle de Ankaralıların en çok tercih ettiği İSKENDER kebap salonu olmuştur.

"Kukla Kebap Salonu adı altında çıktığı lezzet serüvenini Hâdi Baba adı altında sürdürerek bu sene 63. yılında kutlayan Hâdi Baba'nın yılların tecrübesine dayanan vazgeçilmez ilkeleri lezzet, temizlik, misafirlerine saygı, güler yüz ile harmanlanmıştır. Hâdi Baba’nın eşsiz menüsünde tüm yiyecekler aynı özenle hazırlanmaktadır. Mutluluk ve anılar 63 yıldır Kukla Sanatkârı Hâdi POYRAZOGLU’nun Mutfağından geçmektedir."

Dükkânın her yerinde fotograflar var. Kurucusu Hâdi Poyrazoğlu'nun, çeşitli sanatçıların fotografları.

Hâdi Poyrazoğlu

Bu fotograftaki sanatçıları tanımaya çalışın.

Kebaptan önce masaya biber ve hıyar turşusu ile meşhur tereyağlı meyhâne pilâvı geldi.

 
Tereyağlı meyhâne pilâvı
 
"kıtır" turşu
  
Ve biraz sonra kebabım geldi. Üzerinde köftesi, yanında yoğurdu, domatesi ve pişmiş biberi ile. Sonra üzerine gezdirilen bol tereyağı...

Yoğurdu ekşi değil, tereyağı mis kokulu, etleri lezzetli, pideleri tereyağını içmiş... Ankara'da yenilebilecek en iyi iskender kebaplardan birisi burada yapılıyor.

Dükkânın bir köşesinde hâlâ kukla sahnesi duruyor.




Eski bir fiyat listesini çerçeveletip duvara asmışlar.


Hâdi Baba Kukla Kebap lokantası
Dörtyol Kestane Caddesi No: 43

Google Maps için bağlantı:
Güncelleme: 10.12.2023

2 Ocak 2020 Perşembe

Eski Ankara

Târihi oldukça eskilere kadar giden Ankara konusunda yazılanlara ve söylenilenlere bakıldığında kafanız karışır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'ya gelen Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ankara için "Bir çölün ortasında bir kaya parçasından hiçbir farkı olmayan bu şehir" ve "Bu cansız, soluk ve kirli tabiat" demektedir.
Geneli için bu benzetmeleri yaptıktan sonra Karaosmanoğlu şehrin sokakları için: "suyu çekilmiş bir sel yatağı gibi kuru ve ıssız duran"; binalarının duvarları için "insana her dakika fukaralığı, sefaleti, aczi söyleyen, kâh bir uyuz deve sırtı insanın üstüne yürür gibi olan; kâh, taş kesilmiş bir kâbus gibi kafaya, en ağır, en feci, en sıkıntılı rüyaları yığan çamurdan perde" ve Ankaralılar için de "bu kerpiç duvarlar arasında bir örümcek gibi yaşayanlar" benzetmesinde bulunmaktadır.
1882 târihli Ankara Salnâmesi'nde, 38 armut cinsi yetiştiği bilgisine yer verilen, İmrahor Çayı, Hatip Çayı ve Çubuk Çayı, Ankara Çayı, Hacıkadın Deresi gibi su kaynaklarına sâhip olan, Araplar deresi, Cevizlidere, Kirazlıdere, Kavaklıdere, İğdelidere, gibi yerleri bulunan, balı, kavunu, elması meşhur olan Ankara için yapılan benzetmelerin ne derece doğru olduğu tartışmalıdır. Gerçekten, Ankara'nın etrafının çok yakın tarihlere kadar tamamıyla üzüm bağlarıyla çevrili olduğu bilinen bir husustur. Nitekim 1861'de Ankara'yı ziyaret eden Georges Perrot, Ankaralıların yılda iki defa bağlara göç ettiğini yazmaktadır.
Nereden baktığınıza bağlı olarak değişen subjektif değerlendirmeler bir yana bırakılarak Ankara için kısa bir kaç bilgi verilecek olursa şunlar söylenebilir:
Şu an bildiğimiz kadarıyla Ankara, Keltlerin, Galatların, Romalıların, Selçukluların ve Osmanlıların yerleşim yeri olmuştur.
Eski Ankara'nın "akropolis"i Kale değil, Kalenin kuzey batısında yer alan ve şimdi Hacıbayram Camii'nin olduğu yüksekçe yerdir. Nitekim burada Frig döneminde tanrı Men adına yapılmış bir tapınak olduğu,  Galat döneminde de  burasının kutsal bir tapınak olarak kullanıldığı ve Roma döneminde buraya Augustus Mâbedinin yapıldığını biliyoruz.
Ancak Ankara, -pek çok eski şehirde olduğu gibi- Kalenin etrafında kurulup hayat bulmuştur. Nitekim, Ankara Kalesinin etrafında pek çok han vardır ki bunların bir kısmı bugün dahi varlığını sürdürmektedir. (Bu konuda https://bildirir.blogspot.com/2019/06/ankarada-hanlar-bolgesi.html adresinde geniş bilgi bulabilirsiniz.)
Tournefort tarafından çizilen 1712 tarihli bir gravürde ve 18 yüzyıla ait bir resimde Ankara'nın üçlü bir sur sistemine sâhip olduğu görülmektedir. En içte ve en yüksekte iç kale, bunun hemen dışında -bugün de kalıntıları bulunan- ikinci bir sur silsilesi ve nihâyet şehri tamamen ihata eden bir dış sur vardır. En iç surun çevrelediği yer içkaledir. Burada Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılan ve bugün de açık olan bir cami vardır. İkinci sıra surlar, Ulus'tan bakılınca görülebilen dış kale surlarıdır.
En dışta kalan sur artık yoktur ve bu surun kabaca Dışkapı'dan Ulus'a doğru gelen Çankırı Caddesi, Opera meydanının kuzeyi, Denizciler Caddesi, Yahudi Mahallesi, oradan Hacettepe, Hamamönü ile kale eteklerini ihata ediyor demek yanlış olmasa gerektir. Suluhan civarına taht-el-kale (kalenin altı) kelîmesinden bozulmuş olarak Tahtakale denilmesi burasının Kale'ye göre coğrafi konumundan dolayıdır.
Zaman içinde kale eteklerindeki yerleşim genişlemeye başlar. Ancak, Cumhuriyet öncesi tren yolunun güneyinde bağ evleri hâriç bir yerleşim yoktur. Nitekim burada "kurulan" şehre Yenişehir denilmesinin sebebi de budur.
Eski Ankara ne kadar güzeldi ya da değildi, bugün bunun önemi yok. Ama yazılanlara bakıldığında, bağı-bahçesi, ağaçları ve suları, meyvesi çokça bir yerleşim yeri imiş. Bugün Ankara'nın ekolojik ağaçları ya bina yapmak için kesilerek ya da "iğne yapraklı ağaç" merakımızdan dolayı yok edilmiştir. 

18 yüzyıla ait bir Ankara resmi

Tournefort tarafından çizilen 1712 tarihli Ankara gravürü



Hatip Çayı
Hatip Çayı - Bentderesi

Bir zamanlar açıktan akan bu sular bugün ya kurumuş ya da üzeri kapatılmıştır.
Derede çamaşır yıkayan kadınlar


-------
- KARAOSMANOĞLU, Yakup Kadri, Ankara, İletişim Yayınları, 31. b., İstanbul, 2014 (ISBN 9789754701340)

29 Haziran 2019 Cumartesi

Tagaddî

Başlığı okuduğunuzda İtalyanca bir kelîme olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? Ben de öyle düşünmüş idim; ama değilmiş.
Çok değil onbeş yirmi yıl önce Ankara bu kadar "genişlememiş", bu kadar yayılmamıştı. Meselâ, birkaç ünlü otobüs firmasının kendilerine ait terminalleri vardı ve bu terminaller Eskişehir yolunun Ankara'ya eriştiği noktada idi. Bunlardan birisi şu an Armada alışveriş merkezinin hemen batısında şimdi Mövenpick otelinin olduğu yerde, diğeri de yolun karşısında idi; ki bugün hâlâ duruyor. Bu ikinci özel terminalin doğusunda -yanlış hatırlamıyorsam- tek katlı bir binada bir lokanta vardı ve ismi de "Tagaddi" idi. Gelip geçerken bu lokantanın ismini her okuduğumda ismi İtalyanca zanneder, Türkçe yerine bir başka lîsanda bir isim koydukları için işletmenin sâhiplerine kızgınlık duyardım.   Ne kadar yanılmışım... Yıllar sonra tagaddî kelîmesinin "gıda" kelîmesinden gelen ve gıdalanmak, beslenmek mânâsına gelen bir kelîme olduğunu öğrendim.
Ankara'daki pek çok eski şey gibi bu lokanta da yok artık; onun yerinde başka "modern" binalar var;  çok katlı, çok çıkıntılı, bina ismi ve dükkanlarının ismi tamamıyla yabancı "ticarî şaheserler" ...  Bir de bu lokantanın karşısında, Armada alışveriş merkezinin hemen doğusunda bahçesinde ulu ağaçlar olan iki katlı eski bir ev vardı. Şimdi yerinde beton ve raylar var. Bu evin ve o çevrenin hâtırası hâlâ hayalimi süsler; kaybolan diğer pek çok şey gibi...
Tekrar tadaddîye dönecek olursak, kulağa hoş gelen bir kelîme olduğu gibi, lokantasına bu ismi verenlere zamanında hiç araştırmadan, bilmeden ve önyargıyla kızgınlığımın bir kefâreti olarak yemek ve lokantalarla ilgili yazdıklarımı bu başlık altında toplamaya karar verdim.

26 Haziran 2019 Çarşamba

Ankara'da "Hanlar Bölgesi"

   Târih içinde Ankara'nın Ankara Kalesi'nin eteklerinde var olduğu bilinmektedir. Kale eteklerinde şu an Altındağ Belediye binasının bulunduğu yerin adı Samanpazarıdır. Samanpazarı’ndan kaleye doğru tırmanmaya başlarsanız (Kuzey doğu yönünde) Ulucanlar Caddesi'nden Can Sokağa girersiniz. Biraz ileride yol ikiye ayrılır. Daha altta kalan ve sağa giden yok hâlen Can Sokak iken, solda kalan ve kaleye doğru tırmanan sokağın adı Koyunpazarı Sokağıdır. İşte bu yol ayrımının olduğu yer Koyunpazarı'dır.
Koyunpazarı

   Koyunpazarı sokağının başlangıcında solda Ahi Elvan Camii, Can Sokağın yüz metre kadar ilerisinde sağda ise Ahi Şerafettin Camii (Aslanhane Camii) yer alır. Koyunpazarı sokağı yaklaşık yüz metre ileride bir meydana ulaşır ki bu meydanın adı At Pazarı veya Atmeydanı'dır. At Pazarının doğusunda Ankara Kalesinin ikinci surlarının giriş kapısı yer alır. Kuzeyinden ise Gözcü Sokakla tekrar Ulus yönünde aşağıya inersiniz. İşte bu bölge "Hanlar Bölgesi" olarak bilinir.
   Şimdilerde hepsi bulunmasa da, bu bölgede Ağazâde Hanı, Bâlâ Hanı, Pirinç Han, Safran Han, Kıbrıs Hanı, Rençber Hanı, Yenisaray Hanı, Yıldız Hanı, Hayret Hanı, Kırmızıoğlu Hanı, Pilavoğlu Hanı, Çengelhan, Çukurhan, Yenihan, Kurşunlu Han ve Mahmut Paşa Bedesteninin bulunduğu kayıtlarda yazılıdır. Bu Hanlardan bâzıları hâlen kullanılmaktadır.
Pirinç Han: 
Koyunpazarı Sokaktan Ahi Elvan Camiinin hemen üstünden sola dönünce Pirinç Sokak üzerindeki Pirinç Han'da çeşitli dükkânlar ve orta avlusunda bir çay ocağı vardır.
Çengelhan:
Koyunpazarı Sokağın At Pazar'ına ulaştığı noktada hemen solda yer alır. Yakın zamanlara kadar bakımsız hâldeki bu Han, restore edilerek Rahmi Koç Müzesi olarak hizmet vermektedir. ( Çengelhan hakkında oldukça ayrıntılı bir yazıyı https://bildirir.blogspot.com/2018/11/cengelhan-ankara.html adresinde bulabilirsiniz.)
Çukurhan:
At Pazarının batı tarafındaki bu Han da oldukça bakımsız bir hâlde iken restore edilmiş ve Divan Çukurhan olarak hizmet vermektedir. (Aşağıdaki resim restorasyon öncesinde 1993 yılındaki durumunu göstermektedir)
Kurşunlu Han ve Mahmut Paşa Bedesteni:
At Pazarı'ndan kuzeye doğru Gözcü Sokaktan gidilerek kaleden aşağıya inilirken solda yer alan bu Han ve Bedesten restore edilerek Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak hizmete devam etmektedir.


Hanlar Bölgesi


Çukurhan'ın restore edilmeden önceki görünümü (1993 yılı)

18 Haziran 2019 Salı

Azim Beşiktaş Kebapçısı - Ankara


(son güncelleme 1 Temmuz 2022)



Ankara'da bir Tahtakale sokağı vardır. (*) Ulus'ta Hallaç Mahmut Camii ile Ulus Sebze ve Balık Halinin arasında küçücük bir sokaktır. Bu sokağa  Hallaç Mahmut Camii tarafından girerseniz, girişte sol tarafta Üçler Tavuk, hemen yanında da Azim Beşiktaş Kebapçısı vardır. 1952 yılında açılmış; dolayısıyla Ankara'da yaşamaya başladığımdan beri var burası. Önceleri küçücük bir mekandı. Döner ve ızgara köfte satarlardı. Aynı zamanda dükkânın sâhibi de olan Akif usta döner tezgahının başında durur, köfte ızgarasına bir başkası bakardı. O zamanlar döneri -tıpkı köfte gibi- ekmek arası servis ederlerdi. Sonraları Akif usta kendisini emekli edip işi oğluna bırakınca, dükkan genişletildi, en son da kaldırıma masalar konuldu.


Herne vakit giderseniz gidin kalabalıktır; sebebi ise elbette döneridir. Ankara'da yenilebilecek en iyi döneri yapan birkaç yerden birisidir burası. Artık döneri tırnak pide ile servis ediyorlar.
Şimdilerde, müşterilerinin küçük kağıtlara yazdığı notları masalardaki camların altına koydular.
Büyümenin getirdiği bâzı sonuçlar var. Son gidişimde dönerin etini biraz yavan buldum. Eskisine göre döneri daha kalın kesiyorlar ve bâzı döner parçaları rosebeef kıvamında. Yarı pişmiş et seviyorsanız diyeceğim yok ama benim hoşuma gitmedi. 
Herşeye rağmen yolunuz Ulus'a düşerse muhakkak uğrayın.


Google Maps için yer bilgisi:
https://goo.gl/maps/FvFZ4bk1RioryJQ98

(*) Meraklısı için not: "Tahtakale", "Taht-el Kale" ifâdesinin bozulmuş şeklidir. Taht-el Kale "kale altı" manâsında olup; Ankara Kalesi'nin eteklerinde, kalenin alt taraflarında kalan yerler için kullanılması âdettendir.












1 Mayıs 2019 Çarşamba

Farkında olmadıklarımız

Kale eteklerinde kurulmuş olan târihî ya da eski Ankara'yı merak edip Samanpazarı'ndan Kale'ye çıktınız mı hiç? Eğer etrafınıza dikkatle bakarak, baktığınızı görerek çıkarsanız bu yolu, sanki onyıllarca hatta yüz yıllarca geriye gidersiniz birden.
Koyunpazarı sokaktan yukarı doğru çıkarken yol ikiye ayrılır ve sağdaki yol sizi Ahi Şerafettin -ya da çok bilinen adıyla Aslanhâne- Camiine doğru götürürken, soldaki yol Pirinç Han, Çengel Han güzergahıyla sizi Atmeydanı'na götürür.

Eski Ankara evleri

Bu yolların üzerindeki evler, dar pancereleri, çıkma ve cumbaları, harikulâde ahşap ve demir işlemeleri, monotonluğa inat yapıları ile içinizi ısıtarak "ev"in ne olduğunu size anlatırken dükkanlar da sattıkları eşya ile zaman yolculuğuna katkı yaparlar. Rengâreng boncuklar, ipler, çeşitli tarım âletleri, taşlar, tesbihler, yatak yünü gibi şimdilerde pek rastlanmayan bu eşya gözünüzün yanında ruhunuzu da okşar.

Gözü ve ruhu okşayan renkler ve nesneler

Kaçımız bu zaman yolculuğuna çıkmıştır kimbilir.. Bildiğim, etrafımızdaki pek çok şeyin farkında olmadan geçip gidiyor zaman. Mesela bahar çiçeklerini kaçımız farkettik, kaçımız dalında bir çiçeği koklayıp güzelliğine hayran kaldık... I.Q. diye bir film var, A. Einstein'ın yeğeni ile bir araba tamircisi arasındaki aşkı anlatır. Bu filmde, ilkbaharda çekilmiş sahneler vardır; ağaçlar rengarenk çiçeklerle gelin gibidir. O sahneleri gördükçe "aman ne güzel" diye hayranlık duyan bizler, ilkbaharda açan çiçeklerin farkında olduk mu merak ediyorum. Hayat o kadar hızla geçip gidiyor ki... Zamanımız azaldıkça farketmediklerimiz için hayıflanmamız da artıyor.
Bir gün zaman bitecek bizim için ve dünyanın bütün renklerini bırakarak çıkacağız mukadder yolculuğa.

Elma çiçekleri (Ankara'da)

27 Şubat 2019 Çarşamba

Ankara'da I. Millî Mimarî Üslûbundaki Eserler

Sıhhiye'den Ulus'a giderken ve Ulus'da gezerken, bâzı binalar muhakkak dikkatinizi çekmiştir: Ankara Radyosunun binası ile Numune Hastanesi binasının arasındaki Etnografya Müzesi binası ile -şimdiki- Resim ve Heykel Müzesi binası, Büyük Tiyatro'nun karşısındaki -şimdiki- Kültür ve Turizm Bakanlığı binası, Opera'dan Ulus meydanına doğru giderken sol köşe başındaki eski Osmanlı Bankası binası, 50 metre ilerideki Ziraat Bankası Binası, hemen karşısında yer alan ve eskiden Tekel binası iken şimdilerde Yunus Emre Vakfı'nı barındıran bina, biraz daha ileride Ulus'tan dışkapı yönüne giden Çankırı Caddesinin hemen sağ başındaki İş Bankası binası, Ulus meydanından batıya inen yolun hemen başında Birinci Meclis binası, yaklaşık 50 metre alt tarafta İkinci Meclis binası,  hemen karşısında Ankara Palas (Devlet Konukevi), Ankara Palas ile Osmanlı Bankası binasının arasında yer alan Evkaf Apartmanı bunlardan bâzılarıdır.
Bu binaların her birisinin önünden geçerken muhakkak durmuş, seyretmiş hattâ fotografını çekmişsinizdir. Diğer binalardan farklı, sıcak, güzel, gösterişli binalardır bunlar. İşte bu binaların ortak özelliği Birinci Millî Mimarî Üslûbuna sâhip olmalarıdır. Kimi zaman üslûp yerine akım da denilmektedir. (Birinci Ulusal Mimarlık Akımı gibi)
Genç Cumhuriyetin başkenti Ankara da bu üslûba sâhip eserlerden nasibini bolca almıştır denilebilir. Ankara'yı taçlandıran bu binalardan bâzıları şunlardır:


Ziraat Bankası Binası
Mimar Giulio Mongeri'nin eseridir. Şu an müze olarak kullanılmaktadır.

İş Bankası Binası
Mimar Giulio Mongeri'nin eseridir.

Evkaf Apartmanı
Mimar Kemaleddin'in eseridir. Şu an Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Küçük Tiyatro'nun bulunduğu binadır.

Tekel Binası
Mimar Giulio Mongeri'nin eseridir. İnhisarlar Müdiriyeti (Tekel Müdürlüğü) binası olarak kullanılmış olup; şimdi Yunus Emre Vakfı'nın hizmetine tahsis edilmiştir.

Ankara Palas
Mimar Vedat Tek tarafından başlanılmış ve mimar Kemaleddin tarafından yapımına devam edilmiştir. Şimdi Devlet Konukevi binasıdır.

Osmanlı Bankası
Mimar Giulio Mongeri'nin eseridir. Şimdi Garanti Bankasına aittir.

Halk Fırkası Mahfili
Mimar Vedat tek'in eseridir. Halk Fırkası Mahfili olarak yapılan bina, İkinci Meclis Binası olarak  kullanılması sebebiyle hâlen bu isimle bilinmektedir. Şu an Cumhuriyet Müzesi'ne ev sâhipliği yapmaktadır.

Türkocağı Binası
Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu'nun eseridir. Türkocaklarının kendi kendini "feshetmesi"nden sonra Halkevi binası olarak kullanılmıştır. Şimdi Resim ve Heykel Müzesine ev sahipliği yapmaktadır.

Etnografya Müzesi
Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu'nun eseridir.


Hariciye Vekaleti Binası
Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu'nun eseridir. Atatürk Bulvarı üzerinde Büyük Tiyatro binasının hemen karşısında yer alan bu bina, Hariciye Vekaleti (Dışişleri Bakanlığı) olarak kullanılmak üzere yapılmış,  hâlen Kültür ve Turizm Bakanlığı binasıdır.

Bu eski fotografta, Hariciye Vekaleti binası (yolun kıvrılma noktasında), geride ise Türkocağı binası ve Etnografya Müzesinin binası görülmektedir.

Gazi İlk Muallim Mektebi Binası
Mimar Kemaleddin'in eseridir. Şu an gazi Üniversitesi rektörlük binasıdır. Bina bitmeden önce Kemaleddin'in elinden alınarak Ernst Egli'ye verilmiş ve onun tarafından "projenin ana hatlarına ve binanın cepheden görünüşüne dokunulmadan koridorların ve sınıfların boyutlarını küçülterek" bitirilmiştir.

Meraklısına çok kısa bilgiler
1) Sanat tarihçilerince klasik Osmanlı mimarîsinin kırılma noktası kabûl edilen Sultanahmet Camiinin 17. yüzyılın ilk çeyreğindeki inşaından sonra, Hassa Mimarlar Ocağı zayıfladığından ve II. Mahmud devrinde kurulan Ebniye-i Hassa Müdiriyetinden sonra artık bu Ocaktan mimar yetişmediğinden,  yapılan câmi ve diğer mimarî eserlerde ya bir batı etkisi vardır (Nuru Osmaniye Camii gibi) ya yabancı mimarlar yapmıştır (Pertevniyal Valide Sultan Camiinin mimarı Montani, Ayasofya Camiinin tâmiratını yapan Fossati'ler gibi) ya da Osmanlı tebaından olmakla birlikte Osmanlı mimarisi ile alâkası olmayan mimarlar yapmıştır. (Balyan kardeşler gibi)

Birinci Millî Mimarî Üslûbu, mimaride gelinen bu olumsuzlukların yanında  20 yüzyılın ilk yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu zor şartların doğurduğu bir millîleşme anlayışını  da yansıtır. Kimi zaman uslûp yerine "akım" da denilen birinci Millî Mimarî Üslûbu, o dönemde yaşayanlarca 'Milli Mimari Rönesansı' olarak anıldığı gibi mimarlık tarihçilerince "İmparatorluk mimarlığının yankısı" olarak vasılandırılmış  ve 'Birinci Milli Üslup' adı verilmiştir.
  Vedat Tek, mimar Kemaleddin, Arif Hikmet Koyunoğlu, Ahmet Kemal, Tahsin Sermet, Ali Talat, Falih Ülkü, Hafi, Necmeddin Emre ve Giulio Mongeri gibi mimarlar bu anlayışa uygun eserler meydana getirmişlerdir.

2) Giulio Mongeri, 1873 İstanbul doğumludur.

27 Ocak 2019 Pazar

Meşhur Ankara Dönercisi

Ulus'ta, Çıkrıkçılar yokuşunun arka paralelinde yer alan Konya Sokak'dan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne doğru çıkan yokuşun üzerinde, Konya Sokak ile Kardeşler sokağın köşesinde küçük bir lokanta Meşhur Ankara Dönercisi. Bütün dükkan hepi topu 25-30 metrekaredir.
Birkaç sandalyeli masa ve duvar boyunca uzanan ve taburelere oturularak üzerinde yemek yenilen bir raf bütün müşteri mekânını oluşturuyor. Adından da anlaşılacağı üzere, esas olarak ve her gün döner kebap yapılan dükkanda, bâzı tencere yemekleri de bulunuyor. Her gün mercimek çorbası ve dönüşümlü olarak yapılan diğer yemekler. Bir gün ciğer, bir gün kavurma vs..
Salaş bir esnaf lokantası Meşhur Ankara Dönercisi. Zaman içinde esnaf hâricinde de müdavimleri oluşmaya başladı. Yemek yerken bunu farkediyorsunuz. Esnaf hâricindeki müşteriler artık çoğunluğu oluşturuyor denilebilir..Öyle ki, 2016 yılının kasım ayında eklediğim Meşhur Ankara Dönercisini gösteren fotoğrafa 2019 yılının mart ayına kadar 263 bin kişi bakmış!  (Bu fotoğrafın linki aşağıdadır)
Döner, pide üzerine servis yapıldığı gibi, ekmek arası da veriliyor. Döneri olağanüstü olmasa da, her dâim bulunan taze ekmek arasında ben severek yiyorum. Ekmek arası döner isterken yarım  ekmek veya üç çeyrek olarak sipariş verebiliyorsunuz.
Cuma günleri kavurma da hazırlıyorlar. Eğer ekmekle ilgili bir sıkıntınız yoksa, kavurmanın yağlı suyuna ekmek banarak yenilmesini hararetle tavsiye ediyorum.
Yiyecek fiyatları oldukça mâkul. Yolunuz düşerse uğrayın derim.

Meşhur Ankara Dönercisi

Meşhur Ankara Dönercisinin haritada yeri

25 Kasım 2018 Pazar

Çengelhan - Ankara



     Anadolu'dan geçen ticaret yolları üzerinde, kervanların emniyetle konaklayabilmeleri ve ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için pek çok kervansaray inşa olunduğu gibi, şehirlerde de ticarî faaliyete yönelik şehiriçi hanları inşa olunmuştur. Ankara ve çevresinin dericilik, tahıl ve üzüm üretimi yanında, Ankara keçisi tiftiğinden “ sof” üretim merkezi olması sebebiyle Ankara’da da pek çok şehiriçi hanı bulunmaktaydı.
     Şu an Altındağ Belediyesi binasının bulunduğu Samanpazarı’ndan kaleye doğru çıkan Koyunpazarı Sokak civarında Pirinç Han, Safran Han, Ağazâde Han, Bâlâ Hanı, Rençber Hanı, Çukurhan, Çengelhan, Yenihan, Kurşunlu Han, Mahmut Paşa Bedesteni gibi onlarca han bulunduğu için bu bölge “hanlar bölgesi” olarak, Koyunpazarı Sokağının üst ucunda yer alan meydan ise At Pazarı olarak bilinmektedir. Çengelhan, At Pazarı denilen bu meydanın batı tarafında yer almaktadır. Çengelhan’ın ana kapısı üzerinde bulunan kitabesinde sülüs hat ile ve iki satırda dört kartuş içinde:

“Tamam oldu çün binâsı bu hânın
Sarayıdır hakikat kârbânın
Tamam olduğun görüb didi dil
Melih’ül-hayr tarihin bu hânın”
Yazmaktadır.
     “Melih’ül-hayr tarihin bu hânın” cümlesinden anlaşıldığı üzere, hanın yapım tarihini belirtilen ibâre, مليح الخير (melih’ül-hayr) olup; bu ibârenin ebced hesabında karşılığı 929’dur ve miladî takvimde karşılığı 1522 veya 1523 yıllarına tekabül etmektedir. Dolayısı ile, binanın yapım tarihi 1522/23 M. senesidir. Vakıf defteri kayıtlarına göre Çengelhan’ın bânisi Rüstem Paşa’dır; ki Güzelce Rüstem Paşa olsa gerektir.
     Çengelhan’ın üst kat güneybatı köşe odası duvarında bulunan sıva üstü bir yazıdaki ١١٥٤ (1154 H.) (1741-42 M.) tarihinden Çengelhan’ın 1741-42’de muhtemel bir onarım geçirdiği sonucu çıkarılabilir. Han avlusunda yer alan binadaki bir onarım levha-kitabesinde ise, Hanın, camiinin tamamiyle harab olmasından dolayı 1891-92 M. (1309 H.) yılında bir tamirat geçirdiği belirtilmektedir.
     Zaman içinde oldukça bakımsız ve adeta harap bir hâle gelen, bodrum katı tamamen molozla dolan Çengelhan'ın,Ankara Büyükşehir Belediyesi’nce restore edilmesi düşünülerek 1992’de bâzı çalışmalar yapılmışsa da, bu girişim akim kalmıştır. Nihayet, Vakıfar Genel Müdürlüğü’nden Rahmi M. Koç Vakfı’nca kiralanan yapıda 2003 yılında restorasyon çalışmalarına başlanılmış ve 2005 yılında restorasyonu bitirilerek Rahmi M. Koç Müzesi (sanayi müzesi) olarak hizmete açılmıştır. Bu restorasyonda, bazı odalar arasında büyük açıklıklar açılarak odalar biribirine bağlanmış, hanın açık avlusu, çelik – cam bir konstrüksiyonla kapatılmış ve batı cephesinin bodrum seviyesine ahşap camekânlı bir bölümün ilâve olunmuştur.
     Bir 16. Yy. hanı olarak orijinal hâli en fazla korunarak günümüze gelebilen hanlardan olan Çengelhan, üst katında mescid bulunan yarım daire kemerli gösterişli giriş birimiyle etkileyici bir yapdır.
     Dikdörtgen plânlı, açık avlulu Çengelhan’ın ana kapısı, kuzeydoğu cephesinin doğuya yakın kısmında ve dolayısı ile asimetriktir. Sivri kemerli ana giriş, önce üst kattaki mescidin zeminini taşıyan ahşap tavanlı bir mekâna ve bilahare duvarları çeşmevari birer nişle hareketlendirilmiş aynalı tonozlu bir koridorla, üstünde kitabenin bulunduğu basık kemerli ana kapıya bağlanır ve avluya ulaşılır. Avlunun etrafı, her iki katta da dikdörtgen ayaklara oturan yarım daire kemerli birer revakla çevrilidir. Avlu çevresindeki revakların örtüsü, beşik tonoz olup; revak kemerlerinin beşik tonozları ile revak aksındaki beşik tonozların kesişme yerlerinde penetre tonoz meydana getirmektedir.
     Revakların gerisinde, kapıları revağa açılan odalar yer alır. Köşelerde yer alan odaların kapıları revakların kesişme noktasında yer alır. Odaların örtü sistemi köşeler hâricinde beşik tonozlu olup; köşelerde, 90 derecelik beşik tonozların kesişimi ile köşe odalarının örtüsü yarım penetre tonozlu oldukça ilginç bir formdadır. Odalarda, birer ocak ve revağa açılan birer pencere bulunur. Güneybatı kanadının güneye yakın ucunda, köşe odasından önce gelen bir koridorla batıya oda cesametinde bir taşıntı yapan bir mekân bulunur. Yine revağın orta kesiminde 3 revak gözünün genişliğinde avluya taşıntı yapan tek katlı bir mekân yer almaktadır.
     Avlunun, batı köşesindeki iki kollu bir merdivenle bodruma inilmektedir. Bodrum, binanın eğimi dolayısıyla Hanın güneybatı kanadının altında yer almaktadır. 8 adet dikdörtgen prizması formunda ayaklara kuzeybatı – güneydoğu aksında beşik tonozlu örtü sistemi oturur. Ayaklar arasındaki kuzeydoğu – güneybatı aksındaki beşik tonozların kesişimi ile muhtelif haç ve penetre tonoz kombinasyonları oluşur. Bodrumun, birisi güney cephenin güneydoğu ucundan Arı Sokağa; diğerleri güneybatıdaki bahçeye açılan kapıları vardır.
     Ana kapının hemen sağında yer alan bir merdivenle birinci kata çıkılır .Bu katta da zemin kattaki gibi revaklar, revak ekseni boyunca uzanan beşik tonozlarla örtülmüş; bu tonozlar yine revak tonozlarıyla penetre tonoz formunda kesişmişlerdir. Revak gerilerinde bu katta da odalar yer almaktadır. Kuzeydoğu cephesi hâriç diğer cephelerde odaların dışarıya açılan ve üstleri yuvarlak kemerli birer küçük pencere açıklıkları vardır. Revağa açılan birer penceresi de bulunan odalarda ayrıca birer ocak nişi de bulunmaktadır. Ana giriş ünitesinin hemen üstünde yer alan mescide 5 basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır.
Yapı, oda ve revakları alaturka kiremitli bir kırma çatı ile örtülmüştür.
     Hanın cepheleri, kaba yonu taşı ile kurulmuş olup; birinci kat pencerelerinin altında üç sıra tuğladan bir şerit hatıl bina etrafını dolanmaktadır. Kuzeydoğu cephesinde hiç penceresi olmayıp; kuzeybatı ve güneybatı cephelerde zemin ve birinci kat odalarının dışarıya açılan birer küçük penceresi bulunmaktadır. Güneydoğu cephesinde birinci kat odalarının penceresi varken, zemin kat odalarının bâzılarının penceresi vardır. Bu pencerelerin bâzıları zamanla kapatılmıştır. Pencereler, aynı ölçüde ve aynı düzende olup, cephede söveleri ve lentoları beyaz taştır. Ayrıca pencerelerin üstlerinde alınlıkları tuğla ile sağırlaştırılan birer kemer vardır. Bu kemerler, zemin katta kaş, birinci katta ise yuvarlak formdadır.
     İç mekânda duvarlar, bodrum hariç diğer katlarda dış cephelere göre farklılık gösterir. Zemin katta; odaların, revaklara bakan duvarları zeminden tonozların başlangıç noktasına kadar 2 sıra kaba yonu taşı ve iki sıra tuğla almaşığı ile; birinci katta ise yer yer bir sıra kaba yonu yaş üç sıra tuğla ile ve yer yer de sâdece kaba yonu taş ile kurulmuştur.
     Revakların avluya bakan yüzleri ise, zemin kat kemer ayaklarının yarısına kadar kesme taş, bundan yukarısı ise bir sıra kesme taş üç sıra tuğla almaşığı ile kurularak daha hoş bir görünüm elde edilmiştir. Zemin kat kemerleri bir sıra kesme taş üç sıra tuğla; birinci kat kemerleri ise sıralı olarak zemin kattaki gibi bir sıra kesme taş üç sıra tuğla ve kilit taşı kesme taş olmak üzere tamamen tuğladan çatılmıştır. Oda kapılarının lento üzerleri zemin katta alınlığında aynalı kemer, birinci katta ise kaş kemerle çatılmıştır. Pencere ve kapı lentoları ahşaptandır.
     Belirtilen özellikler yanında birinci kat pencerelerinin dış kemerleri ile revaklara açılan pencerelerinde üç dilimli kemer kullanılması; ana girişte iki kata şamil tek bir kemer tercih edilmesi, üst kata çıkan merdivenin altının masif tutulmayıp adeta sait kemer görünümünde yarım yuvarlak kemerle hareketlendirilmesi, odalarda yer alan ocak nişlerinin üst kısmının birer konsolla dışa taşırılarak, ocak üzerine bir nevi raf olarak işlev görecek şekilde yapılmış olması bu Hanın özenli tasarımını göstermektedir.
     Günümüzde, binanın tümünde duvarlarda sıva yoktur. Ancak, 1741-42 tarih kaydını taşıyan ve üst kat güney köşe odası duvarında bulunan yazının sıva üstüne yazılmış olması, hanın ilk inşaında duvarların sıvalı olabileceğine veya 1741-42 senesindeki tamirat / tadilatta sıvanmış olabileceğine karine teşkil edebilir. Bu yazı gibi sıva üzeri başkaca bir kalem işi süsleme olup olmadığı konusunda elimizde bir veri yoktur. Ancak, bina girişinde bulunan kimi süsleme unsurları bu ihtimalin pek de yabana atılmayacağını göstermektedir. Gerçekten, ana giriş aynalı tonozunun yan duvarlarında yer alan birer stilize servi kabartması ile tonozun üzengi hattındaki süslü konsollar ve yukarıda belirtilen estetik ögeler bu iddianın hiçte yabana atılmayacağını ortaya koymaktadır.
     Kemerlerin tuğla veya taş tuğla almaşığı ile kuruluşundaki özen, basık kemerden aynalı kemere, kaş kemerden üç dilimli kemere ve nihayet oldukça azametli yarım daire kemerler ve bu kemerlerin gölgesindeki aydınlık avlusuna, tamamen tuğla ile kurulmuş tonozların ahengine kadar pek çok unsur göz önüne alındığında, özel olarak bir süsleme unsuruna yer verilmemiş olsa bile Çengelhan'ın mimarî kurgusu esaslı bir estetik beğeni uyandırmaktadır.

Çengelhan'ın restorasyon öncesi avlusundan görünüm

Çengelhan'ın restorasyon öncesi avlusundan görünüm
Restorasyon sonrası revaklardan bir görünüm


Google Harita :  https://goo.gl/maps/Q1KVCg2LWVL2

24 Ekim 2018 Çarşamba

Ankara Hakkında Ne(ler) Biliyoruz?


Uzun yıllar orta kademe yöneticilik yaparak emekli olmuş bir tanıdığım, müzenin kültür hayatı için ne kadar önemli olduğundan bahsediyor, toplum olarak bu konudaki "duyarsızlığımızdan" dem vuruyordu. "Roma Hamamı'na gittin mi?" diye sordum bunun üzerine. Aldığım cevap şu oldu: "Ben hamama gitmeyi sevmiyorum."

Hayatının en az 25 yılını Ankara'da yaşamış ve müzenin öneminden bahseden bu "emekli yönetici" Roma Hamamı'nı bildiğimiz hamam olarak anlamıştı; ben de onun Roma Hamamı'na gitmediğini ve dahi "duymadığını"..

Oysa, birkaç yılını Ankara'da geçiren her kişi Ankara'nın Ulus semtine yüz metre mesafedeki bu tarihî eser kalıntısının önünden en az birkaç defa geçmiştir. Yapıldığı dönemde gerçekten de bir hamam olan ve günümüzde Roma Hamamı adıyla bilinen bu tarihî eser kalıntısı  aynı zamanda bir açık hava müzesidir. Diğer tarihî eser kalıntılarıyla birlikte, Ankara'nın Roma İmparatorluğu topraklarına dâhil olduğu zamanlarda imparator Caracalla adına MS 3. yüzyılda yaptırılan ve yüzyıllarca hizmet verdiği bilinen bir hamam kalıntısının da bulunduğu bu açık hava müzesini kaç Ankaralı gezmiştir?

Sadece Roma Hamamı mı? Kaç Ankaralı ilk iki Meclisin binalarını bilir? Hadi bilir diyelim kaç kişi İlk Meclis Binasının İttihad ve Terakki Cemiyeti Mahfili (toplantı yeri, kulübü), İkinci Meclis Binasının ise Halk Fırkası (Cumhuriyet Halk Partisi) Mahfili olarak yapıldığını bilir? Kaç kişi bu binaları gezmiştir?

Kaç Ankaralı Ulus'ta deflarca gördüğü, dibinde arkadaşıyla buluştuğu, üzerinde Atatürk Heykeli bulunan Anıtın adının "Ankara Zafer Anıtı" olduğunu, Heykel ve Anıtın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatında açıldığını bilir? Kaç kişi bu Anıtın güney kaidesinde iki bozkurt başı olduğunu farketmiştir?

Kaç Ankaralı Kızılay semtindeki Güven Parkta yer alan "Güvenlik Anıtı"nın duvar kabartmalarına bakarken Kitabesini okumuş, Kitabede geçen "Nevzat Tandoğan Ankara İlbayı ve Uray Başkanı iken" sözündeki ilbay ve uray başkanını -ve aynı anda her ikisinin bir kişi tarafından yapılmasını- merak edip öğrenmiştir?

Ulus'taki Hacıbayram Câmiinin güney yanındaki Augustus Mabedini kaç Ankaralı bilir? Bu Mabedin önce Frigyalılar tarafından tanrıları Men adına yapıldığını, daha sonra Galatlar tarafından tekrar yapıldığını, Galatların Kelt kökenli olduklarını...

Ankara Kalesi'nde Anadolu Selçuklu sultanı Alaeddin Keykûbat tarafından yaptırılan -ve hâlen ibadete açık- bir câmi olduğunu,

Ankara'da bir "Yahudi Mahallesi" olduğunu,

Ankara'da ilk tren garının 1892 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapıldığını,

Samapazarı'nı, Koyunpazarı'nı ve Atmeydanı'nı,

Hanlar bölgesini,

Kaç Ankaralı bilir?

Tarihi Sultan Sofrası - Mardin

 Mardin Kalesi'nin eteklerinde kurulmuş eski Mardin'de 1 Numaralı Cadde üzerinde kasaplar çarşısının girişinde yer alan bir esnaf lo...