29 Kasım 2019 Cuma

Kitap: Atatürk'ün Mimarının Anıları - Genç Türkiye İnşa Edilirken

     Avusturya'lı mimar Ernst Arnold Egli'nin hatıralarından Türkiye'ye dâir olanları Türkçe'ye tercüme edildikten sonra oldukça iddialı bir isimle "Atatürk'ün Mimarının Anıları" üst başlığı ile T. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Kitabın alt başlığı ise şöyle: "Genç Türkiye İnşa Edilirken (1927-1940, 1953-1955)" (1)
     Bu Kitaba konu edilen Egli'nin Türkiye'ye dâir hatıralarının ontolojik sebebi, 1920'li yılların sonunda Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'ndan çok keskin bir vazgeçiştir. Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın büyük mimarlarından Mimar Vedad Tek'in Ankara'dan -âdeta- "kaçmaya zorlanması"ndan sonra, Mimar Kemaleddin bir yandan Tek'in kalan işlerini toparlarken bir yandan da Gazi Muallim Mektebi'ni (2) inşâ ediyordu. Bu esnada Ankara'ya dâvet edilen Egli, Mustafa Kemal'le arasında şöyle bir konuşma geçtiğini belirtmektedir:
     "Kemal Paşa bakışlarıyla beni süzdü, selamladı ve doğrudan konuya girerek bana şunları söyledi: "Profesör, size inşaatına yeni başlanmış olan öğretmen okulunu ve okulun planlarını gösterdiler. Gördükleriniz, modern bir öğretmen okulunu ifade edebiliyor mu?"
Kısa bir duraklamadan sonra cevap verdim: "Ekselans, Kemalettin'le beraber çalışırsak, bina modern bir okul olur." Bunun üzerine Kemal Paşa, "Size bunu sormadım," dedi. "Size şunu sordum: Şu anda gördüğünüz modern bir öğretmen okulu mu?" Bu durumda fikrimi açıkça söylemem gerekiyordu. Projenin modern bir okul olarak görülemeyeceğine hak verdim.
Kemal Paşa, bakana, Necati'ye dönerek, "Planları bir kenara bırakın. Okulu Prof. Egli'nin inşa etmesini istiyorum," dedi." (s. 5)
     Egli, Gazi muallim mektebi işini devraldıktan sonra yaptıklarını da şöyle belirtiyor: "... projenin ana hatlarına ve cephe görünüşüne dokunmadım. Esas itibariyle  koridorların ve sınıfların aşırı ölçüdeki boyutlarını küçülttüm ve inşaat maliyetinde önemli bir tasarruf sağladım." (s.8)
     Kitapta, Egli'nin yaptığı seyahatleri, gözlemleri oldukça yer tutuyor. Ancak tesbitleri kendi içinde çelişkiler barındırmaktadır. Mesela, Ankara Erkek Lisesi için talebe yurdu yaparken saçaklar, sütunlu açık holler uyguladığını, birçok Türk arkadaşının yapıyı Türk usûlü bularak beğendiğini, ama kendisinin memnun olmadığını, bu şekilde Türkiye'ye ve ülke insanına yakışan modern ve anıtsal bir mimari tarzına ulaşacağından emin olamadığını (s.13) belirtirken, biraz sonra "Türk evlerinin yapısını çok beğeniyordum. Bu evlerin genel tasarımı ve yapı tarzı çok özel, mekân birleştirmeleri çok şaşırtıcıydı ve her bölümü anlam taşıyordu" (s.80) demektedir.
     Bir anı kitabının, yaşanan ve görülenleri  ve bunlara dair izlenimleri aktarması gerekli iken Egli yaşamadığı, görmediği olaylara dâir fikirlerini de yazmıştır. Gerçekten Egli, "Türkler geçmişte Ermenilerle yaşanan kanlı çatışmalardan sonra Anadolu'da Ermenilerden geriye kalanları imha etmeye girişmişlerdir." (s.272) diyerek temelsiz bir bühtanda bulunmaktan çekinmediği gibi, Türkiye Cumhuriyetinin Millî Eğitim Bakanlığını, -Almanya'dan kaçan bilim insanlarından bahisle- "... bu insanlardan çoğunun içinde bulunduğu güç durumdan faydalanmaktan çekinmedi" (s.59) diye suçlamaktan da çekinmez. Millî Eğitim Bakanlığı'nı yabancı uzmanların güç durumlarından faydalanmakla suçlayan Egli için Türkiye'de çalışmak o kadar kârlıdır ki 10 metre uzunluğunda, 45 metrekare yelkeni, kaptan kabini ve üç yataklı kamaralı bir tekne alabilmiştir. (s.62) Egli bu "tekne"sini Dolmabahçe Sarayı'nın "özel limanında" güvenle muhafaza ettiğini belirtmektedir.
      Egli anılarında, -Atatürk'ün Ankara'da bir semti kasden yaktırdığını iddia etmek (s.141) gibi- haksız ithamlarda bulunmak yanında  pek çok yanlış bilgiye de yer vermiştir. Öyle ki, Kitapta 18 adet dipnot Egli'nin yanlışlarını düzeltmeye ayrılmıştır.(4)  Bir mimar olarak yaptığı hataların en fâhişi Tac Mahal hakkındadır. Babür Şah'ın karısı Mümtaz Mahal için inşa ettirdiği ve Hindistan'ın Agra şehrinde yer alan Tac Mahal için Egli'nin verdiği bilgiler tümüyle yanlıştır: Binanın, Lahor'da yer aldığı ve Bibi Hatun için yapıldığını yazan Egli (s. 274) Erzurum'daki Yakutiye Medresesi için  de "Moğol Camii" der. (s.277)
    Egli olaylar ve tarihler bakımından da isabetsiz  bilgilere yer verir anılarında. Nitekim, Köy Ensitülerini  Adnan Menderes'in kapattığını söyledikten sonra, "Ama şundan hiç kuşkum yok ki eski mektep medrese konsepti yeniliğe, modernleşmeye yine karşı çıkmıştı." (s.245) demektedir. Çeviren, bu kadar önyargıya ve yanlışa dayanamamış olacak ki, şu dipnotu yazmak zorunda hissetmiş kendisini: "Köy Enstitüleri 1946 seçimlerinden sonra Günaltay başkanlığında kurulan CHP hükümeti döneminde, Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer tarafından programları değiştirilip sıradan eğitim kurumları haline getirilerek fiilen ortadan kaldırılmış; DP döneminde bir süre daha bu şekilde eğitim verdikten sonra 1954'te resmen kapatılmışlardır (ç.n)." (s.245, 60 numaralı dipnot)
     Kitapta, kendi yaptığı binalar için abartılı övgüler düzer Egli. Ankara'da Sıhhiye'deki İsmet Paşa Kız Enstitüsü için "Bu bina uzun süre Ankara'nın en güzel binası olarak kabul edildi, bütün dünyada hakkında yayınlar yapıldı ve beğenildi." (s.36) Ankara Kız Lisesi için "hem okul olarak hem mimari yapı olarak bu bina da çok beğenildi" (s.38) Fuat Bulca evi için "yaptığım planı herkes beğendi" (s.40) demektedir.
     Türkiye'ye ikinci defa bir BM "teknokratı" olarak gelen Egli, Kitapta yerli -  yersiz pek çok defa politik beyanlarda bulunur, pek çok yerde bir "sömürge vâlisi" edasıyla, üstenci bir eda ile -adeta- bizleri azarlar, yer yer de biz "cahil Türklere" dersler verir:
"Erzurum'da bir üniversite kurulmasının, halen mevcut şartlara göre henüz erken olduğu fikrinden kendimi alamıyordum. Beni rahatsız eden ikinci konu ise, inşaatı sürmekte olan şeker fabrikasıyla ilgiliydi." (s.279)
"Politikacılar, dinciler vasıtasıyla ve vergi muafiyetiyle kazanmaya çalıştıkları seçmen kitlesini kullanıyorlardı. Halk herşeyi bilir, hiç hata yapmaz ve her şeye o karar verebilirmiş gibi davranarak, halk dalkavukluğu yapıyorlardı." (s.297)
"Demokrasi kitlelerin oy pusulasıyla ortaya çıkan, tartışılmaz, hatasız, tanrısal bir aydınlanmaydı sanki." (s.297)
     Demokrat Parti iktidarı süresince Türkiye'de 1953 ile 1955 arasında sâdece 2 yıl kalmış olan Egli genelleme yapmaktan, bilmediği konularda fikir beyan etmekten hatta suçlamaktan da geri kalmaz. Nitekim,  "Menderes'in darağacına gitmesinde kötü yönetiminin de payı olmuştu."  (s.279) ve "... ülkede daha sonra ihtilal oldu, büyük ölçüde bir temizlik hareketine girişildi ve birinci derecede suçlu olarak ilan edilen Başbakan Menderes idam edildi." (s.297) diyebilmiş olması bu hususu isbat etmektedir.(3)  
     Bir döneme ışık tutması ve Ernst Egli'nin anlaşılması için faydalı bir kitap olsa da, bu Kitabın "Atatürk'ün Mimarının Anıları" başlığını ne derece hakettiğini sizlere bırakıyorum.
       Benim fikrime gelince, Kitabın sonuna el yazımla şunları yazmışım:
"Mimarlık felsefesi kendisiyle çelişkili, kendisine itibar edilip el üstünde tutulduğunda yöneticileri ululayan, bu olmayınca kulaktan dolma bilgilerle hatta hisleriyle ve hatta garez ile kara çalabilen bir oportünist Egli.
"...
"Şehircilik tarihi yazan adam pek çok hatalı bilgi veriyor. Egli'nin derekesini öğretti bu kitap. 8 Aralık 2014. Saat 23:24 Ankara"
---
(1) EGLİ, A. Ernst, (çev. Güven Göktan Uçer) Genç Türkiye İnşa Edilirken, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 2013, İstanbul.
(2) Şu an Gazi Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılan yapı.
(3) Nitekim, 1927 ilâ 1940 arasındaki 13 yıllık hâtıraları 129 sayfa tutarken, (s.3 - s.131) 1953 ilâ 1955 arasındaki 2 yıla ait hatıraları 164 sayfa tutmaktadır. (s.135 - s.299) Bu fark, 1953-1955 yılına ait hatıralarda yerli yersiz pek çok değerlendirmede bulunmasından kaynaklanmaktadır.
(4) Bu dipnotlar şunlardır: 1, 5, 6, 17, 18, 23, 39, 45, 53, 58, 60, 62, 65, 66, 67, 68, 71 ve 72. dipnotlar.



1 Kasım 2019 Cuma

İkigai


Hector Garcia ve Francesc Mirales tarafından kaleme alınan "IKIGAI Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı" isimli bir kitap var.
Kitapta ikigai'nin -basitçe- "hep meşgul kalarak mutlu olma" olarak çevrilebileceği belirtildikten sonra,  -yukarıda görüntüsü bulunan Japonca yazı karakterlerinden bahisle- "yaşam", "adamdan sayılmak", "ilk olmak", "zarif" karşılıkları da veriliyor.
Kitabı okudukça anlıyorsunuz ki ikigai kişiden kişiye değişiyor ve onu hayata bağlayan amacı, şeyi ifâde ediyor.
Yazarlar, Japonya'nın Okinawa adasında yer alan ve uzun yaşayan insanların bulunduğu bir köye de giderek, bu insanların yaşama biçimlerini  ve beslenme alışkanlıklarını da incelemişler.
Sıklıkla uzak doğu dinleri ve felsefelerine ait kimi mefhum ve uygulamaları da ele alan kitapta sağlıklı ve mutlu yaşamak için komprime bâzı ipuçları da veriliyor: 
Şunlar öneriliyor:

Hayata bağlanın.
Emekli olmayın.
Midenizin sadece yüzde 80'ini doldurun.
Biribirine bağlı arkadaş gruplarınız olsun.
Araba kullanmak yerine yürüyüş yapın.
Zihinsel egzersiz yapın.
Stresi azaltın.
Fizikî egzersiz yapın; günde en az 20 dakika yürüyün.
Abur-cuburu kesin
Doğru miktarda (7 ilâ 9 saat) uyuyun. Az uyku dinlenememenize sebep olur, çoğu sizi uyuşuk yapar.
Çocuklarla veyâ evcil hayvanlarla oynayın.
30 yaş sonrası daha fazla kalsiyum alın.
Alkol ve tütünden uzak durun.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışın, sofradan tam doymadan kalkın, boş duranı Allah da sevmez gibi prensipler olarak bizim kültürümüzde de mevcut olan bu kurallar, insanı ontolojisine âşina hâle getiriyor.

Diğer taraftan, Kitapta yer alan "rajio taisou", "yoga", "tai chi", "çigong", "shiatsu" gibi belli hareket ve postür esaslı çalışmaların sağlığa iyi gelmesinden de bahsediliyor. Bunları okuyunca aklıma hemen Micaela Mihriban Özelsel'in "Halvette 40 Gün - Psikolog Dervişenin Halvet Günlüğü ve Bilimsel Çözümlemesi" adlı kitabı geldi.
Bir kilinik psikolog olan Micaela Mihriban Özelsel, bizzat yaşadığı olaylardan yola çıkarak dua, inanış, kundalini, zikir gibi mefhum ve müessesleri inceliyor ve inanış ile hayat arasında, hareket ile genelde fizyoloji özelde endokrinoloji arasındaki bağları ilmî olarak ortaya koyuyordu. 
Özelsel, kitabında "kendi kendini gerçekleştiren kehanet" mefhumunu da ele alarak, inanmanın sonuçlarını ilmî bir şekilde tartışıyordu. Bilimsel psikolojik bir yaklaşımla ortaya konulan hususlar en yalın hâli ile bir insanın neye inandığının o insanın hayatı bakımından fevkalade öneme sâhip olduğunu ve onu şekillendirdiğini ortaya koyuyordu.
 Dolayısı ile uzak doğu kaynaklı hareketlerin  sağlıkla ve inanışların hayatla ve mutlulukla ilgisi inkâr edilemez. Eğer kişi kendisini hayata bağlayan, mutlu eden meşguliyetini ikigaisi yapmışsa, buna inanmışsa bu inanmanın o kişiyi sâdece mutlu etmekle kalmayacağı, biyolojik seviyede olumlu sonuçlar da doğuracağı bir sır değildir.
Eğer hayata dokunmak, yaşamaktan zevk almak istiyorsanız yapılması gereken ikigainizi belirlemek  ya da daha doğru bir ifâde ile bulmak olmalıdır. Bunun önşartı da kendinizi tanımaktan geçiyor. Nasıl yaşadığınızda daha mutlu oluyorsunuz, neyi veyâ neleri yaptığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bunu bulmalı ve onu ikigainiz yapmalısınız.
Mutlu yaşamak istiyorsanız tabii.. Anlığın ötesinde bütüncül bir mutluluk.

Tarihi Sultan Sofrası - Mardin

 Mardin Kalesi'nin eteklerinde kurulmuş eski Mardin'de 1 Numaralı Cadde üzerinde kasaplar çarşısının girişinde yer alan bir esnaf lo...