22 Haziran 2020 Pazartesi

Aydın, münevver, entelektüel

Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün siyaset bilimi yüksek lisans programındaki hocalarımdan Kadir Cangızbay basmakalıp "hoca"lardan oldukça farklıydı. Deneysel Amerikan sosyoloji ekolüne şiddetle karşıydı. Her bir cümlesi birer paragraf tutan ilginç makaleleri vardı. Bunlardan birisi de "aydın" hakkındaydı. Bu konuda bir iki kelâm etmek istedim.
Günümüzde; aydın, entelektüel, münevver aynı anlamda kullanılan kelîmeler. Bir farkla: Kendisini, -muhafazakâr zıddı olarak- ilerici sayanlar "aydın"ı, özenti batıcılar "entelektüel"i, -pekçoğunun muhafazakârlığın ne olduğunu bilmediği- muhafazakârlar ise "münevver"i tercih ediyorlar. Kendini "konumlandırdığı" yere göre -yâni tümdengelimci bir anlayışla- fikir sâhibi olmayı ve  kelîme seçmeyi sevenlerden başka ne beklenebilir ki...
Peki bu üç kelîme -aslında mefhum- birebir aynı durumu mu anlatıyor, aralarında fark var mı diye hiç düşündünüz mü?
Öncelikle Nişanyan Sözlük'ten bu kelîmelerin etimolojisine bakalım:
Aydın:
Divan-ı Lugati't-Türk'te "aydıŋ" kelîmesinin "ay ışığı" manâsına geldiği, (11. yy), 14. yüzyılda İbni Mühenna'nın Lugat'ında ve Aşık Paşa'nın Garib-name'sinde de keza aynı anlama geldiği; 1935'te yayımlanan  Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu'nda ise  "... Fr illuminé karşılığı"nın verildiği belirtilmektedir.
Münevver:
Arapça nwr kökünden gelen munawwar'ın منوّر  "aydınlık, ışıklı" sözcüğünden alıntı olduğu, kelîmenin, Arapça nawwara نَوَّرَ  "aydınlattı" fiilinin mufaˁˁal vezninde (II) edilgen fiil sıfatı olduğu belirtilmektedir.
Entelektüel:
Fransızca intellectuel "aydın, kültürlü kişi" sözcüğünden alıntı olduğu; Fransızca sözcüğün Latince intellectūs "akıl, anlayış" sözcüğünden +al° ekiyle türetildiği, sözcüğün Latince intelligere "anlamak, idrak etmek, ayırt etmek" fiilinin geçmiş zaman fiil-sıfatı olduğu belirtilmektedir.

Entelektüel kelîmesini, Türkçe'de kullanım şekline bağlı olarak aydın kelîmesine dâhil ederek  ilerlemek doğru olacaktır.

Bu kelîmelerin sözlük manâsına gelince:
Aydın:
Nişanyan, "aydın = münevver = Eclairé";
Tietze, "ışık, aydınlık, ışıklı" (s.236)
Türk Dil Kurumu'nun Güncel Türkçe Sözlüğü, ışık alan, ışıklı, aydınlık; kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver, entelektüel;
Dil Derneği'nin Türkçe Sözlüğü, ışık alan, ışıklı, aydınlık; kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli, çağın gereksinmelerini benimseyen, değerlendirme yetisi gelişmiş (kimse),
Karşılıklarını vermektedir.
Münevver:
Devellioğlu'na göre; tenvir edilmiş, nurlandırılmış, parlatılmış, aydınlatılmış. (s.727)

Anlaşılacağı üzere aydın "ışıklı" manâsına gelirken, münevver "ışıklandırılmış" manâsına gelmektedir. Yâni aydın ışığın kaynağını kendisinde görürken, münevver ışığın kaynağının kendisinde olmadığını, bir başka ışıkla aydınlatıldığını ifade etmektedir. Buradaki ışık bilgiyi kasdettiğine ve icatlar haricinde bilgiler öğrenildiğine göre esasen bilgi -yâni ışık- öğrenende değil, öğretendedir (başkalarındadır). Bu hâliyle aydın, bilginin kaynağını önemsemeyen, kerameti kendinden menkul bir varlıkta kendini bulurken münevver, bilgiyi, bilgilerin asıl sahiplerini, öğreticilerini ön planda tutan, onların bilgileriyle aydınlandığını her an beyan eden bir varlıkta kendini bulmaktadır.
Bilginin kaynaklığı hâricinde aydın kelîmesine sonradan "görgülü, ileri düşünceli, çağın gereksinmelerini benimseyen" vasıfları da eklenmiştir. Bu vasıflandırmaya göre, pek çok konuda derinlemesine bilgi sâhibi olan, ancak "çağın gereksinmelerini benimsemeyen" birisi aydın sayılmayacaktır. Mesela modernitenin dayattığı "çekirden aile"yi kabûl etmeyen, cep telefonu kullanmayı reddeden birisi -birçok bilim dalında bilgi sâhibi olsa da- aydın sayılmayacaktır. Zira tümdengelimci tanzimat kafası(*) "çağın gereksinmelerini" bilginin önüne koymuştur. Bu kafaya göre tek sesli ve modal müzik "çağdışı"dır, çok sesli müzik "çağdaş". Arapça ya da Farsça'dan Türkçe'ye geçmiş kelîmeleri kullanmak "gericilik"tir, batı dillerinden kelîmeler kullanmak "ilericilik".
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Görüldüğü üzere mefhumları tümdengelimle açıklamaya çalıştığımızda yanlışlıklar denizinde boğulmayı peşinen kabûl etmiş oluyoruz.

-----
Meraklısına notlar
(*) Tanzimat kafası, biçimi öze tercih eden, her kötülüğün kaynağını bizde, her "iyi"liğin kaynağını batıda kabûl eden bir cehl-i mikablık hâlidir ki en tiyatral hâlini R. N. Güntekin'in Çalıkuşu romanındaki maarif müdürü tarif etmektedir.
Cehl-i mikab konusunda "Cehalet" başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.


Kaynaklar:
- TİETZE, Andreas, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lügatı, Simurg Yayınları, 2002, İstanbul  Viyana. (1. ciltten sonraki ciltler yayınlanmamıştır)
- DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca - Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, 15.b., 1998, Ankara.
- Nişanyan Sözlük, https://www.nisanyansozluk.com/



20 Haziran 2020 Cumartesi

Zaman bizden aldı bütün sırrını


Âsumanî atlasa bir ucundan safran dökdüğü saatlerde güneşin
İçimin binrenkli kağıdına gözlerimle çizerdim sûretleri eskiden..
oysa tebeşirle çizilmiş bir resim gibi sûretin ...
sûretin ki siyah üstüne beyaz hem
ve bilmemek zehriyle müzeyyen
ve hem
her ân silinmek ihtimâliyle yaralı..

Varılmaz menziller gibi olsa da bilmek
Seni bulmak ümîdi
Ve sensin zannıyla bakdım bütün yüzlere..
Yüzler şeklini kaybederken her dönemeçde eskiden
Şimdi her köşe başının yükü bir ihtimal bulmak..

İhtimâlin kapısı hep aralık olurdu eskiden
ve nârin bir el silerdi
“yasak” kelîmesini ân’ın lügâtinden...

Zaman bizden aldı bütün sırrını ..
Her nisan
ipek bohçalarda rüzgar bulurdum eskiden
Rüzgar ki ayandı
            yüzler gibi
Serindi...

Gelmeyeni beklemek ihtimâli tutuşturdu da
Şimdi Nemrut ateşiyle yanmakda nisan..
Sorma, bu aynı nisan mı diye
değil..

Demek zaman bizden aldı bütün sırrını...
Bilmezim şimdi.


Tarihi Sultan Sofrası - Mardin

 Mardin Kalesi'nin eteklerinde kurulmuş eski Mardin'de 1 Numaralı Cadde üzerinde kasaplar çarşısının girişinde yer alan bir esnaf lo...