11 Ocak 2024 Perşembe

Güzel ülkemin eğitim sistemi

Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde kamu yönetimi uzmanlık ( yüksek lisans) programında, hukukçu, öğretmen, mühendis ilâahır her meslekten kamu görevlileri vardı. Bir gün profesör Oya Araslı'nın Anayasa hukuku dersindeyiz.  Hoca ders anlatırken "pozitif hukuk" deyince, bu programdaki "öğrencilerden" meşhur bir teknik üniversiteden mezun edilen bir elektronik mühendisi hocaya "Hocam bu pozitif elektrikteki pozitif mi?" diye sormuştu.

Bu uzak hâtıra niye aklıma geldi, daha doğrusu niçin hiç aklımdan çıkmadı bilir misiniz? Türkiye, "yüksek" eğitim ve öğrenim bakımından ilginç bir ülke de ondan.

Meselâ lisans öğrenimini mâliye ve sosyal hizmetler üzerine yapıp üniversitede sosyoloji dersleri verenler var Ülkemizde.

Meselâ lisans öğrenimini inşaat mühendisliği üzerine yapıp üniversitede siyaset bilimi dersleri veren ve sanat bilimi ana bilim dalı başkanlığı yapanlar var Ülkemizde.

Meselâ tıp öğrenimi gördüğü hâlde câmide dini konularda vaaz verenler var Ülkemizde.

Mesela lisans öğrenimini gazetecilik ve halkla ilişkiler üzerine yapıp, üniversitede Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölüm başkanlığı yapan ve televizyonlarda arkeoloji, tarih konularındaki programların sunuculuğunu yapanlar var Ülkemizde.

Meselâ hukuk lisans öğrenimi görmediği hâlde "yüksek mahkeme" başkanlığı, yüksek mahkeme üyeliği yapanlar var Ülkemizde.

Bir de "herşeyolog"lar var!

Meselâ lisans ve lisans üstü öğrenimi yer bilimi üzerine olan ama tarih, dinler tarihi, evrim biyolojisi konusunda allâme-i cihan olarak ahkâm kesenler var Ülkemizde.

Meselâ hukuk öğrenimi görüp ceza hukukçusu olduktan sonra siyaset, seçim, sağlık, ekonomi gibi her konuda ahkâm keseneler var Ülkemizde.

Bu misalleri de bu sualleri de çoğaltabilirsiniz. Netice mi? Altın oranı bilmeyen mimar, leviathan'ı bilmeyen anayasa hukuku hocası, proteus vulgaris'i tanımayan kıdemli mikrobiyoloji asistanı hekim ve boşluğu dolduran niceleri...

Bu misalleri görünce, aklıma bâzı sualler takılıyor.

Meselâ makine mühendislerine neden hekimlik yapma hakkı tanınmıyor?

Meselâ ilkokul öğretmenlerine neden mimarî proje çizme hakkı verilmiyor?

Meselâ kısa süreli bir kurs verilerek bütün meslek mensuplarına hâkim olma hakkı neden tanınmıyor?

Meselâ beş yıl süreyle taksi sürücüsü olanlara pilotluk hakkı neden tanınmıyor?

Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.

Çağdaş eğitim sistemimiz var ya...

8 Ocak 2024 Pazartesi

Kâl gibi hâl de dolandırmış fakiri

 Komedi filmlerinin hisli, romantik sahnelerinde bile gözlerine yağmur bulutları üşüşen birisiyim ben.

Ruhu eski asırlarda kalmış, bu zamanlar için modası geçmiş, içi cam kırıklarıyla dolu, yalnız.

Bilseniz sevgiye dâir başucu kitabımda neler vardı neler...

Vefâyı var zannederdim mesela; dostlar vefâlı olur diye bilirdim.

Sevgi ve vefâ anne ile çocuğu gibiydiler.

Ve ahde vefâyı âmentü bilirdim.

Nezâket ve nezâheti olmazsa olmaz bilirdim sonra.

Niyetler, yayla pınarları gibi berrak ve temiz derdim.

Dil hep doğru söyler,

Dost kırmaz, dost incitmez zannederdim. 

***

Heyhat... 

Ömrün kahır ekseriyeti geçince anladım bâzı şeyleri!

Vefâ bir semt adıymış hep söyledikleri gibi.

Dilin kemiğinin olmadığı mıh gibi çakıldı beynime. 

Dostların saklı bohçalarında hasedi gördüm; o dostlar ki gerçek güzeli balçıkla sıvamak ve kendi çirkinlerini güzel gibi gösterebilmek için elleri balçığa bulanmıştı.

Sen derken bile ben diyen diller, hakikati saklamak için kaçırılan gözler gördüm...

Anladım ki bu zamanın sözleri gibi gözleri de çok zaman önce vedâlaşmış gerçekle.

Gökkuşağının henüz kirlenmediği zamanlara ait ne varsa uzak bir iklimde müebbeden nefyedildiler.

Ve ne hazindir ki bu sürgün kervanının muhafızları arasında tanıdık simalar vardı!

***

Anladım yaşadığım zamanların hülasasını.

Ruhun pusulası iflas edeli hayli zaman olmuş.

Kâl gibi hâl de dolandırmış fakiri. 

Baharlar çiçeksiz artık. Gölgeler serinletmiyor...

***

 Komedi filmlerinin hisli, romantik sahnelerinde bile gözlerine yağmur bulutları üşüşen birisiyim ben demiştim hani; o bulutlar gittikçe daha sık uğrar oldular feri azalan gözlerime.


Güzel ülkemin bilim insanları

 Tarih TV'de "Gizemli Tarih" programını seyrediyordum. Konu, Mimar Sinan'ın eserleri. Programda dış ses diyor ki "Yerçekimini alt etmeyi başaran dehası bu kez ses hızını dört kez yavaşlatacak akustik bir tasarımı planlamaya başlar." Bahsolunan deha elbette Mimar Sinan.

Sonra programın sunucusu Prof. Hikmet Kırık geliyor sahneye. Elinde bir ses şiddeti ölçer (desibelmetre), yanında müezzin ezan okuyor ve Hikmet Kırık ekranda okunan değeri gösteriyor: 96 dB. Sonra Hikmet Kırık, bir köşede oturur hâlde geliyor ekrana, ezan devam etmektedir. Hikmet Kırık kısık bir sesle şunları söylüyor: "İnanılmaz. Merkezle en uzak köşe arasında sadece 5-10 desibel fark var." Bunları söyledikten sonra desibelmetrenin ekranını gösteriyor. Görünen değer 80.4 dB. Bu defa bir başka planda devam ediyor Hikmet Kırık ve diyor ki "Böylece 70 metre uzaktaki bir kişi imamın sesini en ön saftaki cemaatle aynı desibelde duyabiliyordu."

Nereden başlamak lâzım bilemiyorum...

Mimar Sinan'ın yerçekimini nasıl "altettiği"nden bahsetmek bile istemeden, ses hızının dört kez yavaşlamasına gelmek istiyorum. Sesin hava, su, katı bir ortamdaki hızı bellidir ve ihmal edilebilir değerler hâricinde değişmez. Sesin havadaki hızı da bellidir ve dört defa yavaşlaması söz konusu bile olamaz. Bu programın metin yazarı, editörü, bilim danışmanı nerede? Koca Mimarın mezarında kemikleri sızlıyordur!

Yapılan onca yanlış var ki, 96 desibelden 80,4 desibele düşmeye, -ki 15,6 desibel fark var aralarında- hem de ses şiddeti ölçerin ekranını göstererek "5-10 desibel" denilmesine ne denilebilir bilemiyorum. Câmi içindeki 15,6 desibel ses farkına rağmen "70 metre uzaktaki bir kişi imamın sesini en ön saftaki cemaatle aynı desibelde duyabiliyordu." sözü ilkokul matematik bilgisi ile dahi anlamsız... Zira bizzat programda gösterildiği gibi en ön saf ile arkalarda tam15,6 dB'lik bir düşüş var; gerisini siz hesap edin.

Programın sunucusu Prof. Hikmet Kırık kimdir diye merak ettim. Hikmet Kırık, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Ve Halkla İlişkiler bölümünde lisans eğitimini tamamlamış, Birleşik Kırallık'taki Leicester Üniversitesinde  yüksek lisans, Westminster Üniversitesi iletişim ve medya araştırmaları enstitüsünde doktora yapmış. Şu anda İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü başkanı olarak görev yapıyor.

Yani ne mimari, ne akustik akademik alanlarından değil. Tarih ve arkeoloji de öyle. Ama tarihi, arkeolojik programların sunuculuğunu yapıyor. Bahsettiğim alanların uzmanı olmak başka, "sunuculuk" başka, dediğinizi duyar gibiyim. Evet, haklısınız; ancak insan bilmediği bir konuyu uzmanına danışır değil mi? Uzmanından da vazgeçtim, nasıl olup da sesin DÖRT DEFA YAVAŞLAYABİLDİĞİNİ söylemek, 16 desibel farkı 5-10 desibel olarak göstermek, bunca ses farkına rağmen 70 metre uzaktakilerin de aynı ses şiddetini duyduklarını söyleyebilmek için insanın akustik ve fizik alanında uzman olmasına da gerek yoktur. Basit bir mantık ve aritmetik kıyaslaması ve lise seviyesinde fizik bilgisi kâfidir.

Tarihi Sultan Sofrası - Mardin

 Mardin Kalesi'nin eteklerinde kurulmuş eski Mardin'de 1 Numaralı Cadde üzerinde kasaplar çarşısının girişinde yer alan bir esnaf lo...