Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dostlarla da yollar ayrılıyor bir bir

Resim
Otuzbeş yaşı ömrün ortası olarak gören ama kırk altı yaşında ölen  Cahit Sıtkı Tarancı meşhur şiirinde diyor ki: Hayata beraber başladığımız, Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. 47 - 48 sene önce. Adana Kozan'da çalışıyordum. Aynı evi paylaştığımız ev arkadaşım, benim tanımadığım bir arkadaşıyla buluşmak üzere Adana'ya gitmeyi teklif etti, "Sizi tanıştırayım" diyerek. Arkadaşının adı Ziya imiş, okuldan arkadaşıymış.  Adana'ya vardık, Vilayet semtinde bir kahvehânede oturduk ve tanımadığım Ziya'yı beklemeye başladık. Ev arkadaşımın yüzü kapıya dönük, benimse sırtım. Şuradan buradan laflarken ev arkadaşımın yüzünde bir tebessüm belirdi; sonra da benim ensemde bir tokat şakladı. Ev arkadaşımın tebessümü bir kahkaha tufanına dönerken aniden arkama döndüm. Tanımadığım birisi gülüyor. Ancak, benim yüzümü görünce yüzündeki gülme birden kayboldu ve neye uğradığını şaşırmış ve suçluluk duyan bir ifâdeye dönüverdi. Bu arada ev arkadaşım ...

Yeşillerin Memleketi Taşkesti (Bolu, Mudurnu)

Resim
Şehirlerde pek hissetmediğimiz baharı "yerinde" hissetmek ve yaşamak için birkaç günlüğüne Ankara'dan kaçtım. İçanadolu bölgesinden Karadeniz bölgesine geçişi en kısa şekilde anlamak üzere yapılabilecek bir yolculukla Karadeniz bölgesinin en batı ucundaki Bolu Mudurnu'nun Taşkesti beldesindeyim. Burası termal sular diyarı. Derelerin yakınından geçerken termal suların kükürtlü kokusu hissediliyor. Tarih 1 Mayıs; eskiden "bahar bayramı" diye kutlanırdı. Hava bulutlu. Hatta bulutlar yere inmiş bile denilebilir. Ağaçlı tepelere sis inmiş, hafiften yağmur çiseliyor. Baharın canlandırdığı tabiat usul usul yağan yağmurda daha da canlı... Yağmurla yıkanan tabiatta yeşilin bin rengini görmek mümkün. Çamların koyu yeşil rengi ile bodur fındık ağaçlarının çılgın yeşili iki kutupta. Araya diğer yeşil tonları empresyonist bir ressamın fırçasından çıkmışçasına serpiştirilmiş. Çayırlar bu yeşil deryasının halısı gibi her yanı kaplamış. Hemen şurada bir elma ağacının çiçekl...

Habersiz geçen baharlar

Resim
Çocukluk ve gençlik yıllarımda köyümde yaşadığım  ilkbaharları yazmak için oturmuştum masaya. Gözlerimi kapatıp uzak yıllar ötesini hayalimde canlandırıyordum. Ve içine o yılların hasreti sinmiş şu satırlar dökülüyordu kalemimden: "Güneş kuşluk vaktini geçmiş, tende sıcak ısırışlar yapacak kadar yükselmişti. Vâdi, kayısı çiçeklerinden tozpenbe bir örtüyle sarmalanmıştı. Çiçeklerin târifsiz kokusu ruhu esritiyordu.  Uzaklarda, çok uzaklarda Kızılırmak ilkbaharın hüküm sürdüğü düzlüklerde altın bir şerit gibi parlıyor, Hasandağı'nın karlı zirvesi puslu bir mâviliğin içinden kendini gösteriyordu. Yakın ve uzak biraradaydı velhâsıl." Bunları yazarken birden irkilerek  şimdiki zamana geldim... Bu defa da şu satırlar döküldü kalemimden: Ahmet Muhip Dranas "Serenad" adlı şiirinde der ki; Geçiyorum mevsim gibi kapından Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Kapımızdan bir ilkbahar daha geçiyor ve biz farkında değiliz. Farkında olmadığımız diğer pek çok şey gibi...  Yeşile gö...

Sîretler ve Sûretler - Türkiyeli Muhafazakâr

  Bizde "muhafazakâr" denilince akla gelenle batılıların "konservatif" dedikleri tipolojinin pek bir benzerliği yoktur. Değerlerine bağlı, muhafaza eden anlamında muhazafakâr batılının konservatifi ile sâdece bu noktada örtüşür. Bunun hâricinde bizdeki muhafazakâr tipolojisine o kadar çeşitli insan girer ki, bunları karşılaştırmaya kalktığınızda şaşarsınız.  Gerçekten bizde dindar, mütedeyyin, eski kafalı, gerici, varoşlarda yaşayan, sağcı ve hatta milliyetçi olarak tanımlanan insanlar karşıtlarınca muhafazakâr olarak yaftalanırlar. Elbette bu yaftalamayı yapanlar muhafakârlığı bildikleri için yapmazlar bunu. Kendinden olmayanı aşağılamak için yaparlar. Onlara göre muhafazakârlık kötü bir şeydir. Muhafazakârlar demokrat olamazlar. Kafaları pek çalışmaz. "Beyaz Türk" olamazlar. Elbette bu yakıştırma ve sınıflandırmalar çoğu zaman değerlendirmeyi yapanların sığlığından hatta cehaletinden ileri gelir. Diğer taraftan, bizim  bâzı "muhafazakâr"larımız...

Çifte Minâreli Medrese - Erzurum

Resim
  Erzurum Çifte Minâreli Medrese kuzey cephe (giriş) Nasıl ebrû için "su üstünde nakış" deniliyorsa, Selçuklu sanatında taş işçiliği için "taşın çiçeğe tahvili" denilse gerektir. Türkiye'de iki adet çifte minâreli medrese bulunmaktadır; bunlardan birisi Sivas'ta, diğeri ise Erzurum'dadır. Her iki medrese de İlhanlı dönemi Selçuklu eseridir. Erzurum'daki binânın bir inşâ kitâbesi ve vakfiyesi bulunmadığı için yapılış târihi ve bânisi kesin olarak belli değildir. Evliya Çelebinin dahi net bir bilgi veremediği bu konuda kafa yoranlar, yaklaşık olarak 1260'lı yıllardan 1310'lu yıllara kadar bir aralık vermektedirler. Bu Medrese hakkındaki çalışmalar arasında özellikle merhum Prof. Dr. Haluk KARAMAĞARALI hocanın "Erzurum'daki Hâtuniye Medresesi'nin Tarihi ve Bânisi Hakkında Mülâhazalar" başlıklı çalışması muhteşemidir.(1) Erzurum Çifte Minâreli Medrese kuzey cephenin gece görünümü Erzurum'daki Çifte Minâreli Medrese, burasını...

Ebrû Sanatı

Resim
 (Ebrûlar bize aittir) Ebrû sanatının üstadlarından Mustafa Düzgünman'ın Ebrûnâme adlı uzun şiirinde " Fırça ile su üstünde hüner satan kişiyiz, " mısraı ile " su üstünde hüner " olarak pek isâbetli olarak târih ettiği lâtif bir Türk süsleme sanatıdır ebrû. Ebrû sanatı, sanat târihi disiplininde sınıflandırma yapılırken "klâsik Türk sanatları" başlığı altında hat, tezhib, minyatür, katı', ciltçilik, çini, kalem işi ilâ.. arasında sayılır. En basit hâliyle su üzerinde desen oluşturup bu deseni kağıda aktarma işlemi olarak ifâde edilebilecek ebrû sanatının -esâsen bu tekniğin- kökleri uzak Asya'ya kadar gitmektedir. Gerçekten, 9. yy'da Japonya’da Suminagaşi ve Beninagaşi, 10. yy'da Çin'de Liu sha jian (kayan kum), 14. yy'da Türkistan’da Kâgız-ı Ebrî ve 15. yy'da Osmanlı'da Ebrî – Ebru olarak ortaya çıktığı müşâhade edilmektedir. Nitekim, Arifî'nin Topkapı Sarayı'nda bulunan 1539 târihli Gûy-i Çevgân adlı eserinde e...