18 Aralık 2018 Salı

Cehâlet

Eskiler, cehâletin üç türünü târif etmişler: Cehl-i basit, cehl-i mürekkeb ve cehl-i mîkab.
Bunlardan cehl-i basit, adından da anlaşılacağı üzere cehaletin en basit hâli olup, bir şeyi bilmeyenler  için kullanılır. İkinci tür cehl-i mürekkeb, iki derekeli bir cehaleti anlatır ve bir şeyi bilmeyen, bilmediğini de bilmeyenleri tavsif eder. Cehl-i mîkaba gelince; âdeta cehaletin üç boyutlu hâlini ifade eden bu târif bir şeyi bilmeyen, bilmediğini de bilmeyen amma biliyorum zannedenler için kullanılır.

Cehl-i basitten muztarip olan, bilmediği için susar ve hatta bilmediğini öğrenme isteği gösterebileceği için mâzur görülebilir. Cehl-i mürekkebin pençesindeki kişi, ceheletinden habersiz olduğu için öğrenmek de istemez ve cehâletin kalıcılığını sağlayarak zararını böylece ortaya koyar. Ya cehl-i mîkabın gayya kuyusuna düşen?! Câhili olduğu konuları biliyorum zanneden bu kişi türü, her bakımdan en büyük zararları verir. Gerçekten, cehl-i mürekkeb vebâsına yakalanmış kişi, bilmediklerini biliyorum zannetdiğinden  cehaletinin farkında olamaz ve böylece hem cehaletinin sürmesini sağlar, hem de yanlışları ile çevresini karartır.

Etrafınızda böylelerini görmüşsünüzdür. Her konuda bilgileri vardır, her konuda ahkâm keserler, en doğrusunu onlar bilmektedirler... Böylelerinin yanlışlarını da düzeltemezsiniz, zira bilmediklerini biliyorum zannetdiklerinden yanlış yapmadıklarından da emindirler.

Bu cehâlet türlerine, okumamış ya da çok az okumuş kişilerde rastlanabileceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zira televizyonlarda, gazetelerde bakıyorsunuz isminin başında bir takım akademik titrleri olan eşhas, uzmanı olmadıkları konularda en iyisini onlar biliyormuşçasına ahkâm kesmektedirler. Örnek mi? Mühendislik dışı her alanda derya-deniz tarihçileri, dinler târihinde uzman jeologları her gün televizyonlarda görmüyor muyuz!

Oysa, bu "hoca"ların kendi alanlarını "bilen" meslek erbabı yetiştirmeleri gerekmiyor mu(ydu)?
Bırakın uzak târihini yakın târihini bile bilemeyen kişiler yetiştirdiler.. Hâlen videosunu internette bulup seyredebilirsiniz, bir kaç yıl önce bir televizyon kanalında sunucu, vatandaşlara "Mısır piramitleri Türkiye'den kaçırılmış. Nasıl kaçırılmış olabilir?" sorusunu soruyor ve cevaplarını alıyordu. Deniz yoluyla diyenler mi arasınız, gümrükte adamı vardır diyenler mi.. Hele bir genç vardı ki, bu kaçakçılık konusunu "enine-boyuna" ve kendinden çok emin bir şekilde irdeledikten sonra ne yapılması gerektiği konusunda ahkâm kesiyordu. En sonunda televizyon sunucusu o gence sormuştu, "mesleğiniz nedir?" diye. Neydi genç adamın mesleği biliyor musunuz? Tarih öğretmeni!

Oysa bilmiyorum demek bir zayıflık değil, erdemdir. Bilmediğini bilen insan öğrenir. Öğrenen insan yanlışı söylemez. Ne demiş eskiler "Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz."




Tarihi Sultan Sofrası - Mardin

 Mardin Kalesi'nin eteklerinde kurulmuş eski Mardin'de 1 Numaralı Cadde üzerinde kasaplar çarşısının girişinde yer alan bir esnaf lo...