Sanat Târihi ile İlgili Lügâtçe


Sürekli güncelenmektedir.

Yıllar önce okuduğum gezi ve mimarlık târihiyle ilgili kitaplarda geçen bâzı kelîmeleri anlamadığım için önce bir ansiklopedik mimarlık sözlüğü aldım. Bu "anlama" işinin sözlükle ol(a)mayacağını anladığımda, üniversite giriş imtihanlarına girip Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Sanat Târihi bölümüne kaydolup sanat târihi tahsil eyledim. Bu blogdaki yazılarımda ister istemez sanat târihi, mimarlık târihi ve kısmen târihle ilgili jargona ait kelîmeleri kullanmak zorunda olduğumdan, bu kelîmelerin geçtiği her bir yazının altında açıklamalar yapmaktansa,  bir lügâtçe sayfası hazırlamanın daha uygun olacağını düşündüm.

A
Abakus: Sütun başlığının üstüne gelen genişçe ve dışa taşkın tabla. (Yastık)
Akropol: Kelîmenin aslı akropolis olup Yunanca  "akros" yukarıda bulunan, yüksek ve "polis" şehir mânasındadır. Yüksek bir tepe veya yüksekçe bir yere inşa edilmiş yapılar topluluğunu ifâde eder.
Yunan ve Roma geleneğine göre kurulmuş şehirlerde bir akropol ve bir nekropol vardır.
Akroter: Antik mimâride alınlıkların yan uçlarına ve tepelerine konulan süs parçaları veyâ heykel.
Akuamanil: (Lâtince aqua:su, manus:el) Bakır, tunç, seramik gibi çeşitli malzemeden yapılan, yüzeyi süslenen ve hatta hayvan biçimi verilen kaplar olup; ibâdet veyâ törenlerde el yıkamak üzere kullanılır.
Alem: Taş, pirinç, bronz, ahşap gibi çeşitli malzemeden örtü tepelerine veyâ minâre külahının üstüne konulan tepelik. (kelîmenin başındaki "a" harfi uzun okunmaz.)
Altar: Sunak yeri (bazilikal plânlı kilise çizimine bakınız.)
Ambon: (Ambo) Kiliselerde minbere benzeyen basamaklı yüksek kürsü.
Ambulatoryum: Çevre koridoru. Çoğu defa tavaf maksadıyla yapılan binalarda kutsal nesneyi ziyâret için yapılan koridor. Bu koridor iki tâne olursa (biribirine paralel) o zaman deambulatoryum ya da çifte çevre koridoru denilir. (Meselâ, kubbet’üs-sahra’daki)
Apsidiol: Kiliselerde apsisin yan taraflarındaki çeyrek dâirelik çıkıntı. (Her kilisede olmayabilir, bazilikal plânlı kilise çizimine bakınız.)
Apsis: Bir kilisenin orta nefinin doğu tarafında bulunan genellikle yarım dâire plânlı, üstü yarım kubbeyle örtülü, dışa çıkarılmış bir niş olup, kutsal olduğu kabûl edilir. (bazilikal plânlı kilise çizimine bakınız.)
Arasta: Çarşılarda aynı malı satan dükkânların bulunduğu bölüm.
Arkosolyum: Katakomplarda yan duvarlara üstü kemer gibi yarım dâire şeklinde oyulan mezar nişi.
Arşitrav: Bilhassa antik binalarda düşey taşıyıcı olan sütün ve ayak gibi elemanların üstüne yerleştirilen yatay kiriş.
Arzanî: Enine, genişliğine.
Atrium: Ön avlu.
Ayazma: (Yunanca"hagiasma"dan) İncil’de “mübârek, kutsal yer” mânasına gelen bu kelîme, sonraları kutsal kabûl edilen çeşme ve su kaynakları için kullanılır olmuştur.

B
Bağdadî: Ahşap yapı malzemeleri üzerine çakılmış ince çıtalara veyâ kamışlara sıva vurularak yapılan tavan veyâ duvar. Bu işlem için kullanılan ince çıtalara da bağdadî denilir.
Başoda: Türk evlerinde bir evin en gösterişli, en süslü, en itina ile süslenmiş odasıdır.
Bazilika: Roma İmparatorluğunda, ortada geniş bir nef ile yanlarda birer neften oluşan yapı plânı. Kiliselerin pek çoğu bu plâna uygun inşâ edildiği için kelîme kilise mânasında da kullanılır olmuştur.

Bazilikal plânlı bir kilise

Bedesten: Değerli emtianın ticâretinin yapıldığı yerlerdir. Bedenstenlerin üstü umûmiyetle kubbelerle örtülür. Bedesten, bir nevî borsa görevi görür.
Bini: Kapı veyâ pencere kanatlarının kapanınca arada kalan kısmını örtmek üzere kanatlardan birine çakılan ince, uzun ahşap parça. Biniler üzerine, ustasının ismi kazınabilir.
Bouleuterion (buleteryon): Devletin para, savaş ve dış siyaset konuları ile uğraşan danışma meclisi niteliğindeki “boule” üyelerinin toplantı binasıdır. Kare veya yarım dâire plânlı ve bunlara uygun bir bölümü “U” biçiminde kuşatarak basamaklı oturma kademeleri bulunan bir toplantı salonu tipik örneğidir. Bâzıları ikiz olabilir. (örn. Olympia)


C
Câmi: Arapça "cem" toplanmaktan. Kelîme mânası yer ismi (ism-i mekân) olarak toplanılan yer demektir. Sözlük mânası ise, toplanılarak içinde namaz kılınan ibâdethânedir. Burada bir yanlışlığa işâret etmek gerek. Umumiyetle câmi "büyük mescid" olarak târif edilmekte; yanlış burada bitmemekte, "mescitlerde cuma namazı kılınmaz" (Kubbealtı lügâtı, câmi maddesi), "mescitlerde minber bulunmaz" (Doğan Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, minver maddesi) gibi yanlışlıklarla devam etmektedir.
Mescid, Arapça "secde yeri" demektir. Dolayısıyla namaz kılınan, secde edilen yer mesciddir. İslamiyetin ilk yıllarında namaz kılınan yerlere mescid denilmekte iken, daha sonra Irak ve Osmanlı coğrafyasında "câmi" kelîmesi doğmuştur. (Bugün Suudi Arabistan gibi ülkelerde "câmi" kelîmesi kullanılmaz.) Dolayısıyla, câmi - mescid kelîmeleri aynı yeri ifâde etmek için kullanılır. 
Cuma namazı meselesine gelince: İslam fıkhına göre cuma namazı izin verilen yerlerde kılınabilir. Bu sebeple şehirlerde "Cuma mescidi" denilen büyük mescidler vardır. Cuma mescidinin bizdeki karşılığı "ulu cami"dir. 

Ç
Çini: Kilden pişirilerek yapılmış, bir yüzü sırlanan malzeme.
Çörten: Damların ve çatıların yağmur ve kar sularını duvarlardan uzağa akıtmak için dışarı doğru uzanmış oluk.

D

E
Ebced: Arap alfabesinin belli harflerine belli rakkam karşılığı verilerek meydana getirilmiş yazı ile sayı belirtme sistemidir.  1 ilâ 10 arasında birer, 10 ilâ 100 arasında onar ve 100 ilâ 1000 arasında yüzer artışla 28 harfe karşılık birer sayı değeri belirlenmiştir. Kitâbelerde târih belirtmek (târih düşmek) için sıklıkla kullanılmıştır.
Ehram: Piramit
Eliböğründe: Bkz. payanda.
Epigrafi: Kitâbe ya da yazı okuma, çözme işi.
Eyvan:  Bina bünyesine dâhil, genellikle avluya bakan, yerden biraz yüksek,, önü açık, üç tarafı ve üstü kapalı mekân. (Medrese gibi yapılarda taçkapıdan avluya veya kapalı mekâna girişi sağlayan tonozlu dehlizlere de eyvan deniliyorsa da, eyvanın tarifi ve kullanılış maksâdına göre buralara eyvan denilmesi doğru değildir.)
Evânî: Osmanlı döneminde sırlı malzemeden yapılan kullanım eşyâsına verilen isim.

F
Filayağı (filpâye, pilpâye): Örtü sisteminin belli noktalara aktarılan esas ağırlığını taşımak üzere çok büyük ölçülerde yapılan ayaklara denilir.
Fresk: Duvar ya da tavan sathına sıva üzerine uygulanan resim. 2 türü vardır:
a) Fresco seco: (Kuru fresk tekniği) Boyalar, kuru sıva üzerine sürülerek resim yapılır.
b) Fresco buono: (Yaş fresk tekniği) Boyalar, ıslak sıva üzerine tatbik olunarak resim yapılır. Asıl fresk tekniği budur ve diğerine göre daha dayanıklıdır; zirâ boya ıslak sıva içine nüfuz eder.

G
Gergi: Bir kemerin, dayandığı ayak, sütun ve duvarları itme kuvvetiyle iki yana açmasını önlemek için başlangıç noktalarını yatay olarak bağlamakta kullanılan kiriş.
Grifon: Kuş (kartal) başlı, aslan gövdeli hayalî yaratık.

H
Harîm: Câmiin ibâdet edilen kapalı kısmı.
Harpi: Kuş gövdeli insan başlı mitolojik yaratıkların yırtıcı olanlarına verilen isim.
Hatıl: Yığma duvarın içinde boydan boya konulan ahşap, taş gibi elemanlardır.
Hımış: Ahşap çatkı arasına kerpiç veyâ tuğla gibi malzemeler doldurularak yapılan inşâ şekli.

I

İ
İmâret: Hayır eseri olan herşeye imâret denilebilse de, özel olarak imâret ihtiyaç sâhiplerine yemek dağıtılan yerdir.

J

K
Kabara: Yüzeyden yarım küre biçiminde taşıntı yapan süsleme elemanı.
Kapalıçarşı: Arastalar ve bedestenin biraraya gelmesiyle meydana gelen yapıdır.
Kasnak: Üzerine kubbenin oturtulduğu dâirevî veyâ çokgen duvar.
Kâşi: Osmanlı döneminde duvarda kullanılan sırlı malzemeye verilen isim.
Katedra: Kilisede, piskoposun yükseltilmiş tahtıdır.
Katedral: Bir piskoposluk merkezindeki büyük kilise.
Katakomp: Yeraltı şehri.
Katoliklik: (Roman katoliklik) İnanç bakımından Roma Vatikan'daki papanın otorite kabûl edildiği Hıristiyanlık mezhebi.
Katolikon:  Doğu Ortodoks Kilisesi'nde bir piskoposluğun katedralini ifâde ederken batı Hristiyanlığında ise bir manastırın ana kilise binasını ifâde eder.
Kemer köşeliği: Yan yana iki kemer arasında veyâ kemerle çerçeve arasında kalan üçgene benzeyen kısım.
Kervansaray: Şehirlerarası kervan yolları üzerinde hayvanların ve yolcuların ihtiyaçlarına cevap vermek üzere kurulan konaklama mekânlarıdır. Çoğunlukla vakıflarca işletilir. Konaklayanların can ve mal emniyetini sağlar. Bu maksatla kervansarayların kapıları akşam ezanıyla kapanıp sabah ezanıyla açılır. Kervanın bir günde ortalama katedeceği yola menzil denilir. (Bir menzil genellikle 30-35 km.’dir.) Kervansaraylar genellikle menzil aralıkları ile yapılır. Bu kervansaraylara menzil kervansarayı denilir. Kervansaraylarda, berber, hekim, aşcı, bâzen kervanın hayvanlarının bakımını yapacak nalbant, saman verecek görevliler ve hatta bâzılarında kütüphâne bile bulunabilirdi.
Konsol: Yapıların taşıntılı kısımlarını korumak için taşıntının alt kısmına konan destek.
Köşk mescidi: Menzil hanlarında namaz kılmak üzere, belirli bir ayak ve temel üzerine  oturtulan mekanlardır.
Kubbe: Bir kemerin ekseni etrafında dönmesiyle elde edilen ve onunla aynı statik özelliklere sâhip olan örtüdür.

L
Lento:Kapı ve pencere boşluklarının üzerindeki duvar yüklerini taşımak için bu boşlukların üstüne, yanlardaki duvarlara oturacak şekilde yerleştirilen küçük açıklıklı taş, beton ya da ahşap kiriş, üst eşik, atkı.

M
Mahrutî: Konik.
Mescid: Arapça secde yeri demektir. Namaz kılınan yere verilen isimdir. (Geniş açıklama için "câmi" maddesine bakınız.)
Maksûre: İslâm mimarisinde, câmi gibi yerlerde önemli kişilerin (padişah, halife vb) kullanması için yapılan mekân. (Mahfil)
Mihrap: İmamın, cemaate namaz kıldırırken önünde durduğu, kıble duvarında yeralan nişe verilen isim.
Mihrap (Önder Peker'in yardımıyla)


Mihrap âyeti: Bu hususda bir kural olmamasına rağmen, mihraplarda çoğunlukla Bakara Sûresi'nin 144. âyetinde geçen şu kısım:
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِؕ

Veya  Al-i İmran Sûresinin 37. âyetinde geçen şu kısım
كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ   
Yer alır.
Minber: İmamın, Cuma ve bayram namazlarında hutbe okuduğu basamaklı kürsüdür.

Minber

Mukarnas: Mimâride, içerlek bir kısımdan üstte bulunan taşıntılı bir yüzeye geçerken bir destek ve aynı zamanda süs teşkil etmek üzere kullanılan prizmatik bindirmelere denilir. Skalaktit diyenler de vardır.
Muvakkithâne: Câmilerde,  saat ayarı için güneşin her mevsim tâkip edilebildiği küçük oda.
Müezzin: Kelîme mânası Arapça "ezan okuyan" demektir. Sözlük mânasına gelince, sâdece ezan okumakla kalmayıp, câmilerde kamet getirme, farz namazlarda belli okuyuşları yapma, namaz sonundaki tesbihat kısmında kezâ belli okuyuşları yapma işlerini edâ eden kimsedir. (TDK'nun Türkçe Sözlüğünde belirtildiği gibi "ezancı" demek doğru değildir.)
Müezzin mahfili: Müezzinler için ayrılmış yüksekçe yer.
Mükebbire: Câmi ve mescidlerde tekbirin tekrar edildiği yüksekçe yer.


N
Namazgâh: Mihrâbı, minberi ve bâzılarında minâresi de olan üstü açık ibâdet yeridir.
Narteks: Kilisenin neflerine geçmeden önceki en dış giriş bölümü. (bazilikal plânlı kilise çizimine bakınız.)
Nef: Bazilikal plânlı yerlerde girişe yönündeki kısımlardan her birisi. (bazilikal plânlı kilise çizimine bakınız.)
Neandr: (âşık yolu) Dik köşeli, dolambaçlı hatlardan meydana gelen süsleme. Yunan ve Roma süslemeciliğinde görülür. (Meandr şeklinde yazıldığı da olur)
Neandr

Nekropol: Kelîmenin aslı nekropolis olup, Yunanca "nekros" ölü, "polis" şehir mânasındadır. Ölüler şehri demek olan kelîme mezarlıklar için kullanılmaktadır.
Niş: Duvardaki girintilere (oyuklara) niş denilir. 

O
Obruk:Çeşitli sebeplerle meydana gelen göçmeler sonucu toprak sathının geniş ölçekli bir kuyu oluşturacak şekilde aşağıya inmesi ile meydâna gelen çukur yer.
Ortodoks: (Yunanca orthodoksos kelîmesinden) Doğru yola, öğretiye uygun demektir. Kelîme, zaman zaman sünnî karşılığı olarak da kullanılmaktadır. ("Ortodoks İslam anlayışı" gibi)
Ortodoksluk: Papa'nın mutlak otoritesini kabûl eden batı kiliseleri ile doğu kiliseleri arasında başta "otorite" sebebiyle başlayıp daha sonra kimi inanç konularında farklılaşma ile doğu kiliselerince kabûl edilen inanç esaslarını benimseyen Hıristiyanlık mezhebi.

Ö
Öküzgözü: Hamam kubbesinde bulunan ve hamamı aydınlatmaya yarar yuvarlak pencere sistemi. Bâzı kaynaklarda filgözü de denilmekdedir.

P
Pandantif: Kubbe ile kemerler arasındaki küresel üçgen biçimindeki geçiş elemanı.
Patrik: Hıristiyanlığın doğu kiliselerinde başpiskoposluğa denk dinî ve idarî unvan.
Payanda: Yapılarda duvarları desteklemek veyâ takviye ederek dayanıklılığı artırmak  maksadıyla duvara bitişik ve dışa taşıntı yapan eleman. Eliböğründe.
PREHİSTORİK (TÂRİH ÖNCESİ) ÇAĞLAR (Avrupa ve Ortadoğu için)
I- Eolitik Dönem (İnsanlığın vâr olduğu düşünülen en eski dönem)
II- Paleolitik Dönem (Eski Taş çağı)
A- Alt paleolitik (M.Ö. 40.000 – öncesi)
B- Orta paleolitik (M.Ö. 40.000)
C- Üst paleolitik (M.Ö. 30.000 – 8.000)
1- Aurignacien (M.Ö. 30.000 – 20.000)
2- Solutrien – geç buzul (M.Ö. 20.000 – 10.000) (orta üst paleolitik)
3- Magdalenien (M.Ö. 10.000 – 8.000) 
III- Mesolitik – Orta Taş Çağı (M.Ö. 8.000)
IV- Neolitik (Yeni taş) çağı, cilâlı taş çağı (M.Ö. 8.000 – 2.700)
V- Bronz çağı (Maden çağı)
A- Bakır çağı (M.Ö. 2.700 – 1.700)
B- Tunç (bronz) çağı (M.Ö. 1.600 – 1.000)
C- Demir çağı (M.Ö. 1.000 – 600)

Protestanlık: XVI. yüzyılda hırıstiyanlıktaki reform hareketiyle başlayıp Roma katolik kilisesine bağlılığı reddeden ve farklı kiliselerden oluşan Hıristiyanlık mezhebi.

R
Rekonstrüksiyon: Tamamen tahrip olmuş bir binâ ya da elemanın, hazırlanan restitüsyonuna uygun olarak yeniden inşa edilmesi.
Restitüsyon: Kısmen ya da tamamen tahrip olmuş bir eserin; arşiv kayıtları, eski fotograflar, çizimler vb. görsel malzemesi ve mevcut durumuna bakarak aslî hâlinin çizilmesidir.
Restorasyon: Kısmen tahrip olmuş bir eserin restitüsyonuna bakarak onarımı.
Revak: Üstü örtülü, önü açık yer, sundurma.
Rozet: (Gülçe, Gülbezek) Yüzeyde taşıntı yapmayan dâire biçimli süsleme elemanı. 

S
Sarnıç: Tabii yollardan suların toplandığı mekân, su deposudur. Uzun muhasara dönemlerinde su temini için özellikle kale için sarnıçları çok önemlidir.
Sebil: Hayır için yaptırılan ve içme suyunun ücretsiz verildiği yer.
Sfenks: İnsan başlı, aslan vücutlu hayalî yaratık.
Siren: Kuş gövdeli, insan başlı hayalî yaratık.
Son cemaat yeri: Namaza geç kalanların ve asıl câmi binâsının cemaati almadığı zamanlarda câmiye giremeyenlerin namaz kılmaları için câmilerin -mihrâbın tam karşısındaki- giriş kapısı önündeki avludan yüksek, revaklı ve üstü kubbe ile örtülü bölümdür.
Stadion: Adını ve şeklini belirli bir mesafe koşusundan almış bir yapıdır. Bulunduğu yere göre 165 - 210 metre arasında değişen fakat çoğunlukla 183 metrelik bir uzunluk birimi stadion’dur. Bundan dolayı hem uzunluk birimi, hem bu uzunlukda yapılan koşuyu ve hem de bu koşunun yapıldığı yeri ifade eder.

Ş
Şadırvan: Câmi avlusundaki etrafı çeşmeli mimârî eleman.

T
Tabhâne: Bir binâ bünyesinde yeralan ve yolcuların geçici olarak kaldığı yer.
Tonoz: Bir kemerin, içinde bulunduğu düzleme dik bir eksen boyunca hareket ederek meydana getirdiği örtü sistemi. 
Tuğlanî: Boyuna, uzunluğuna.
Türk üçgeni: Anadolu Türk mimârisinin geçiş elemanlarına bir katkısıdır ve kare hacim ile geçiş elemanları arasındaki üçgen yüzeylerden oluşur. Şekli, Arapların kullandığı 7 ve 8 harflerine (٨  ٧) benzediği için 7- 8 geçiş elemanı da denilir.

U

Ü
Üstüvâne: Silindir.

V

Y
Yunan haçı: Dört kolu biribirine eşit olan haç.

Z

------------
(Aksi belirtilmedikçe çizim ve fotograflar bize aittir.)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mardin

Bozyazı - Mersin

Ankara'da "Hanlar Bölgesi"