Öz Türkçe - Üvey Türkçe

 Eski Millî Eğitim Bakanlarından Hasan Âli Yücel'in  "pazartesi konuşmaları"ndan 15.11.1934 tarihli olanı "Öz Türkçe Nedir?" başlığını taşıyor. Diyor ki Hasan Âli Yücel:

 "Bizim bütün düşüncemiz, derisi katılaşmış eline sapanını tutan, çatlak topuklu, çorapsız ayağıyla Türk topraklarının göbeğine basan yurttaşlarımızın dediğini anlamak, istediğini yapmak, yapmasını istediğimizi ona kolayca anlatmaktır." (1) 

 Yâni, Anadolu insanı ne konuşuyor, neyi anlıyorsa o Türkçeyi kullanmak, o Türkçeyle Yazmak...

Ne kadar güzel! Ne kadar doğru!

Bu düşüncelerle bir "öz Türkçe"cilik akımı başlatılır. Bu akımın bir sonucu olarak, 03.10.1934 tarihinde Ankara'ya gelen İsveç Veliahtı VI. Gustaf Adolf şerefine verilen yemekte Mustafa Kemal Atatürk aşağıdaki konuşmayı yapar:

"Altes Ruvayel,

"Bu gece ulu konuklarımıza Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken, duygum tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde bu yurtta yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız. İsveç, Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, onu, bu iki ulus ünlü, şanlı özlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak daha başka bir alanda da onlar erdemlerini o denli yaltırıklı yöndemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özençe değer değildir. Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önerme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar. Onlar, bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: baysal utkusu.

"Altes Ruvayel, yetmiş beşinci doğum yılında oğuz babanız bütün acunda saygılı bir sevginin söyöncü ile çevrelendi. Genlikbaysal içinde erk sürmenin gücü işte bundadır. Ünlü babanız yüksek kralınız Beşinci Gustaf’ın gönenci için en ısı dileklerimi sunarken, Altes Ruvayel sizin Altes Ruvayel Prenses Luizin, sevimli kızınız Altes Ruvayel Prenses İngrid’in esenliğine tüzün İsveç ulusunun gönencine içiyorum”. (2)

Eğer "Öz Türkçe"  -Hasan Âli Yücel'in dediği gibi- Anadolu insanının anladığı ve konuştuğu "dil" ise, 1908 yılında doğmuş ve 94 yıl yaşamış Babama birisi  tükel özgü, uzca, süerdemlik, yaltırık, yöndem, özenç, ataç, özlük, ıssı, baysak, kıldacı, anıklanmak, baysal, söyünç, genlik, erk sürme, gönenç ve tüzün kelîmelerinden birisini söylese Babam anlamaz ve "ne diyorsun" diye sorardı! Şu hâlde bu "uydurma" kelîmelerle dolu Türkçe "öz" Türkçe olamaz.

Diğer taraftan Hasan Âli Yücel, yukarıda bahsettiğimiz konuşmasında "Varsın Arabcalı, Farsçalı sözlerden ayrılmak istemeyen üç beş tiryaki Osmanlıca ile (haşr) olsun" dedikten sonra  "Öz Türkçe, ulusun birbiriyle anlaşmasının sesidir." diyor. Buradan anlaşılması gereken Arapça ve Farsça'ya karşı bir duruş ve "öze dönüş"tür. Peki öyle mi olmuştur?

Evet, Türkçe'ye Arapça ve Farsça'dan geçen kelîmeler "atılmış"tır amma yerine Fransızca kelîmeler "getirilmiş"tir! Bu konuda yüzlerce misali Batılılaşma İhaneti adlı kitapta bulabilirsiniz. (3) Hani Anadolu'nun ayağı nasırlı insanının anladığı Türkçe idi "Öz Türkçe"... Öz Türkçecilik denilen bu garabet Türkçenin zayıflamasına yol açmış bir tasfiye hareketi olmaktan öteye geçmemiştir.

Nitekim, "Öz Türkçecilik" denilen bu garabetten Mustafa Kemal Atatürk'ün pek çabuk vazgeçtiğini anlıyoruz. Gerçekten, İsveç Veliahtı için yaptığı konuşmadan bir yıl sonra 01.11.1935 tarihinde TBMM'nde yaptığı konuşmadaki:

"Hadiseler, Türk Milletine, iki ehemmiyetli düsturu yeniden hatırlatıyor: Yurdumuzu ve haklarımızı müdafaa edecek kuvvette olmak." (4) ifadeleri Atatürk'ün Türkçe'yi zayıflatan bu "öz" Türkçe tasfiyeciline yüz vermediğini, vazgeçtiğini göstermektedir. 

(Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM'ni açış konuşmalarının tamamına TBMM'nin  "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AÇILIŞ KONUŞMALARI" sayfasından erişebilirsiniz. (5) )

YAŞAYAN TÜRKÇE

Peki bu öz - üvey meselesinin esası nedir, çözümü nedir?

Herşeyden önce lisan, (6) insanlar arasındaki iletişimin kaynağıdır. Bir lisan insanlar arasında iletişimi ne kadar kolay ve güçlü olarak sağlayabiliyorsa o derece başarılıdır. Diğer taraftan bir lisanın gücü, barındırdığı kelîme sayısı ve dolayısı ile ifâde gücü ile ölçülebilir. Lisan, kültürler arasındaki temas neticesinde başka lisanlara kelîmeler verir ve o lisanlardan da kelîmeler alır; bu son derece normal bir gelişmedir. Başka lisanlardan alınan kelîmeler insanlar tarafından benimsenerek  günlük iletişimde kullanıldığı ölçüde artık kullanan insanların lisanına girmiş, o insanların lisanının bir parçası olmuş demektir. Söz gelimi tren kelîmesi Fransızcadır amma Türkçe'de o derece yerleşmiştir ki artık Türkçeleşmiştir. Semaver kelîmesi Rusça'dan, kiraz kelîmesi Yunanca'dan, aşk kelîmesi Arapça'dan, peygamber kelîmesi Farsça'dan lisanımıza geçmiştir ve hepsi de nesiller boyu insanlar arasında iletişimi sağlamak için kullanılmaktadır. O hâlde bu kelîmeler -köküne bakmaksızın- artık Türkçe'dir. Bunun aksini savunmak akıl kârı değildir. Eğer bir kelîmenin köküne bakarak Türkçe olmayan kelîmeleri Türkçe'den atmayı savunuyorsak o halde insanları kafatasına ve hatta DNS'sına bakarak da etnik bir ayırıma tâbi tutmalıyız ki bu kabûl edilemez. 

Hangi lisandan gelmiş olursa olsun, eğer bir kelîme nesiller boyunca iletişimi sağlıyor ve hâlen kullanılıyorsa o kelîme artık Türkçedir ve böylece Ülkemiz insanının konuşup anlaşabildiği lisan "yaşayan Türkçe"dir.

Bu arada, Türkçe'ye yeni yabancı kelîmeler girmesine karşı olduğumu da belirtmeliyim. Yeni kelîmelere Türkçe karşılıklar bulunmasına şiddetle taraftrım. Misal faks yerine belgegeçer, printır yerine yazıcı gibi.

Hülasa, Türkçe'nin "öz"ü ve "üvey"i olmaz; eğer illa "üvey" Türkçe arayacak isek, Anadolu insanının anlamadığı uydurma kelîmelere bakmak gerek. Güzel Türkçemizi zayıflatan bu öz -üvey tartışmasını bırakmalı ve hep birlikte yaşayan Türkçemize sâhip çıkmalıyız.

------

(1) https://www.meb.gov.tr/meb/hasanali/yazilardansecmeler/haliozturkce.htm

(2)  https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/isvec-veliahti-vi-gustaf-adolf-1882-1973/ 

(3) DOĞAN, D. Mehmet. Batılılaşma İhaneti. İz Yayıncılık, 19.b., İstanbul, 2001.

(4) https://www5.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/01_11_1935.pdf 

(5) https://www5.tbmm.gov.tr/kutuphane/meclis_acilis.html

(6) Lisan: Bugün dil kelîmesi hem ağzımızdaki organ dil için ve hem de konuşulan dil için kullanılmaktadır. İki farklı şeyin bir kelime ile ifâde edilmesi kısırlaştırıcı etki göstereceği için konuşulan dil için "lisan" demek daha uygundur.


















Bu blogdaki popüler yayınlar

Mardin

Bozyazı - Mersin

Ankara'da "Hanlar Bölgesi"