Zaman bizden aldı bütün sırrını
Âsumanî atlasa bir ucundan safran dökdüğü saatlerde güneşin
İçimin binrenkli kağıdına gözlerimle çizerdim sûretleri
eskiden..
oysa tebeşirle çizilmiş bir resim gibi sûretin ...
sûretin ki siyah üstüne beyaz hem
ve bilmemek zehriyle müzeyyen
ve hem
her ân silinmek ihtimâliyle yaralı..
Varılmaz menziller gibi olsa da bilmek
Seni bulmak ümîdi
Ve sensin zannıyla bakdım bütün yüzlere..
Yüzler şeklini kaybederken her dönemeçde eskiden
Şimdi her köşe başının yükü bir ihtimal bulmak..
İhtimâlin kapısı hep aralık olurdu eskiden
ve nârin bir el silerdi
“yasak” kelîmesini ân’ın lügâtinden...
Zaman bizden aldı bütün sırrını ..
Her nisan
ipek bohçalarda rüzgar bulurdum eskiden
Rüzgar ki ayandı
yüzler gibi
Serindi...
Gelmeyeni beklemek ihtimâli tutuşturdu da
Şimdi Nemrut ateşiyle yanmakda nisan..
Sorma, bu aynı nisan mı diye
değil..
Demek zaman bizden aldı bütün sırrını...
Bilmezim şimdi.