Kayıtlar

Bilimsel eserlerde Türkçe kullanımı

 1. Millî Mimarî Üslûbu hakkında internette kaynak araştırması yaparken, 20-22 Ekim 2010 tarihleri arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen 1. Türkiye Mimarlık Tarihi Kongresi'nin Bildiriler Kitabı'nı buldum. (Bu Kitabı  http://archist.arch.metu.edu.tr/system/files/mt_kongre-compressed.pdf   adresinden indirebilirsiniz.) Bu Kitapta yer alan ve Murat Burak ALTINIŞIK'a ait "Birinci Ulusal Mimarlık Anlatısına Kemalettin Bey Ve Vedat Tek Üzerinden Eleştirel Bir Bakış Denemesi" başlıklı bildiriyi (s.452-464), bir sanat târihçisi olmam hasebiyle konu ilgi sahamda olduğu için okumaya başladım. Bu Bildirinin sonundaki not 1 bilgisine göre Yazar, bu bildiriyi kalem aldığı yıllarda Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi ve Kuramı Programı’nda doktora eğitimi görmekte imiş. Yazar'ın bu bildirisinde ortaya koyduğu görüşler elbette kendisine ait olup, yerindeliği ve bilimsel değerlendirmesi konunun erbaplarınca yapılabilir.Esâsen konumuz Yazarın mi

Kurtboğazı Barajı - Ankara

Resim
İnternette video paylaşma sitelerinde en çok seyredilen vidolar, tabiat hayatına ilişkin olanlar. Kimi toprağı kazıp taş ve çamurdan bir kulübe inşa ediyor, kimi dağlarda ahşaptan bir ev yapıyor, kimi de dağlık bir yerde eskiden ahır olarak kullanılan taş bir binayı satın alıp yaşanılacak hâle getiriyor. Bu videolar milyonlarca kişi tarafından seyrediliyor... Acaba neden? İnsan, "modern" hayattan bu kadar sıkılmasa, tabiata, tabiatın kucağında bir hayata bu kadar hasret duyar mıydı...  Bunun en müşahhas örneği, hâkimlikten erken bir yaşta emekli olup, yaptığı doktorayı da yarım bırakarak kendisini gezmeye, tabiata adayan bir arkadaşımın hayatı. (Bu konuyu " Özüne sâhip bir hâkim ve bir gezgin " başlıklı yazımda okuyabilirsiniz.) Şehrin hep bir yerlere, birşeylere yetişme telâşı ile bulaşık hâli, araba gürültüleri ve klâkson seslerinin kulağınızdan başlayarak beyninize yaptığı biteviye ve insafsız saldırılar, dört duvarla insanları şeffaf hapishânelere mahkûm eden ya

Kebapçı Hacı Halit - Diyarbakır

Resim
Diyarbakır Ulu Camiini ziyaretim esnasında acıkınca, etraftaki birkaç esnafa yemek yiyebileceğim iyi bir esnaf lokantası sordum ve hepsinden de aynı cevâbı aldım: Kebapçı Hacı Halit lokantası. Diyarbakır Ulu Cami önündeki Gazi Caddesinden güneye doğru 30-40 adım gidince caddenin doğu tarafındaki Çiftehan Sokağa girin, birkaç dükkan sonra Kebapçı Hacı Halit lokantasına varırsınız. Bir esnaf lokantası olduğu için, eğer müşteri çoksa sizi bir başkasıyla aynı masaya oturtabilirler. Güney ve güneydoğu Anadoluda kebaplar baskın yiyecekler olmakla birlikte, ben tencere yemeklerini sordum. Zira İlginç isimler verilerek merak uyandıran yemeklere karşın benim tercihim hep "bilinen" yemeklerden yana olmuştur.  Mesela bu lokantada "Kuzu Istakoz" olarak isimlendirilen yemek aslında kuzu pirzola. Tercihim tencere yemeklerinden yana olunca, doğrudan girişteki sulu yemeklerin sunulduğu tencere tezgahına baktım. Aşağıdaki fotografta gördüğünüz üzere çeşitli tencere et yemekleri var.

Tarihi Sultan Sofrası - Mardin

Resim
Mardin Kalesi'nin eteklerinde kurulmuş eski Mardin'de 1 Numaralı Cadde üzerinde kasaplar çarşısının girişinde yer alan bir esnaf lokantası Tarihi Sultan Sofrası. İsmindeki "tarihi" ibaresine bakarak çok eski bir lokanta olduğunu düşünmeyin. Uzun yıllar kasaplık yapmış Hacı Murat BUMANHAN tarafından  Mardin mimarisine uygun bir binada 2003 yılında açılmış bu lokanta. Mardin'e -ve bölgeye- ait mahallî yemekler yanında etli tencere yemekleri de sunuluyor müşterilere. İlk gidişimde, aynı anda birden çok yemeği tatmaya imkân verdiği için "Mardin Tabağı" adlı karışık yemek tabağını istedim. Mardin Tabağı Tabakta bulunan yiyeceklere gelince: İlk sırada kaburga dolması var. Küçükbaş hayvanların kaburga kısmının baharatla çeşnilendirilmiş pirinçle doldurulup önce buharda sonra da fırında pişirilmesiyle yapılan Mardin - Diyarbakır arasında bilinen lezzetli bir yiyecek. Kaburga dolması Etli ekmek , kıyma ve baharatlar karıştırılan hamurdan yapılan yarım parmak kal

Mardin

Resim
Benim de mezunları arasında bulunduğum Yenişehir Sağlık Koleji(*) mezunlarından bir kısmının katıldığı birkaç günlük bir gezi vesilesi ile Mardin'de idim.  Mardin'e karayolunun yanında havayoluyla da gidilebiliyor. Mardin'e arabayla 20 dakikalık mesafede olan Prof. Dr. Aziz Sancar Havalimanı'na her gün çeşitli şehirlerden uçak seferleri mevcut. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yeralan Mardin, târihi çok eskilere kadar giden çok-kültürlü ve çok dinli bir şehir. Mardin ve civarı, -bütün sıcak iklimli ve verimli topraklara sâhip yerlerde olduğu gibi- paleolotik, neolitik ve kalkolitik dönemlerden kalıntılara sâhiptir. Mardin ve civarı, historik zamanlarda önce Asur, Hitit ve Urartu egemenliğine girmiştir. M.S. 7. yüzyılda müslüman Arapların eline geçmiş, Emevî ve Abbasî dönemlerinde El-Cezire vilâyetinin bir parçası olmuştur. 1085 yılında Selçuklu, 1103 yılında Türkmen Artuklu beyliği egemenliğine girer Mardin. Artuklular son dönemlerinde Eyyubî ve Anadolu Selçuklularına tâbi

Bulanık Suda Avlananlar - Kuantum

 Zaman zaman belli kelîmeler, mefhumlar "moda" olur, her bir şeyin o'nlusu çıkar meydana. Kuantum gibi. Kuantum (quantum) kelîmesi Latince'de " ne kadar " anlamına gelmektedir. Kelîme için TDK sözlüğünde " Belirli değer alabilen küçük miktar, nicelik. " karşılığı verilmektedir. Kuantum mekaniği veya kuantum fiziği ise atom altı parçacıkları (quark) inceleyen bir temel fizik dalıdır. Hâl böyle olmasına rağmen, pek çok alan, pek çok iş kuantumla ilişkilendirilmeye, böylece o işe/alana önem atfedilmeye, en uygun tâbiriyle bulanık suda kuantum balığı avlanmaya çalışıldığı görülmektedir. "Herşeye kuantum" konusuna ilgi duymam, asıl mesleği hemşirelik olan birisinin "yaşam koçluğuna" soyunması, işini sorunca da "kuantum yaşam koçuyum" demesi ile başladı. Daha sonra ünlü video paylaşım kanalında bir medyatik fizikçinin "quantum computing" konulu bir video paylaşımıyla karşılaşınca düşünmeye başladım, acaba bilgisaya

Sîretler ve Sûretler - Gri Türkiyeli

Nisbeten zengin, seküler, şehirli ve de "modern" insanlarımız için "beyaz Türk" deniliyor ya, beyazı-zencisi ile hernekadar sentetik ve gerçeklikten uzak bir sınıflandırma olsa da bir sınıflandırma da ben yapayım istedim.  Bu arada, "Türk" kelîmesinin kötü, yanlış ve aşağılayıcı bir nitelendirmeye tâbi tutulmasını doğru bulmadığım için Türkiyeli demeyi münâsip buldum. Buyrun size "Gri Türkiyeli" Lahmacunu bir "alt seviye" yiyeceği olarak görür. Ama İtalyanların "pizza"sını pek bir âfiyetle mideye indirir. Sucuk ve pastırma denilince "ıyyy" diye bir ses çıkararak yenilemez bir şey olarak vasıflandırır ama salam, sosis ve jambon olunca bayılarak yer. Kebap denilince "yahu şehirleri kebap kokularıyla doldurdular" diye şikayet eder ama yağda kızartılan tavuk eti ve -közde değil- alevde pişirilen hamburger köftesi söz konusu olunca yumulur. Kurufasulyeyi "halk yiyeceği" olarak görür ama içinde fasulye

Bozyazı - Mersin

Resim
Mersin'e bağlı ve Türkiye'nin neredeyse en güneyinde yer alan, Akdenizin kenarındaki bu küçük ilçe  ismiyle gayrı-müsemma bir yer; zira mâvinin kenarında yeşilliğin hüküm sürdüğü bir yer burası. Nasıl gidilir? Bozyazı, Mersin Antalya karayolu (D400) üzerinde. Antalya yönünden ve Mersin yönünden karayolu ulaşımı mümkün. Mersin-Bozyazı arası 212 km., Antalya-Bozyazı arası 268 km. Ayrıca Konya Karaman tarafından gelip Mut, Gülnar, Aydıncık yolundan ulaşmak da mümkün. Konya Karaman yolundan gidildiğinde Ankara'ya 565 km. Gazipaşa havalimanı'na uçakla gidip sonra 90 km. doğu yönünde karayoluyla gidilerek de ulaşılabilinir Bozyazı'ya. Tarih Bozyazı Belediyesi'nin internet sayfasında yer alan bilgilere göre burasının M.Ö.3. binyılda Luwi kavimlerinin yaşadığı Tarhundaşşa Kralığının sınırları içinde bulunduğu,  Asurlular zamanında bölgeye Queadı adının verildiği, M.Ö.7. yy.da bir Samos kolonisi olduğu, 7. ve 6.yy.'da Fenikelilerle ticaret yapan önemli bir liman kent