Erzurum

 

Aziziye Tabyalarından Erzurum'un görünümü
Târih
Erzurum, târih boyunca pek çok medeniyete ev sâhipliği yapmış. Kalkolotik çağdan başlamak üzere Karaz Kültürü, Hurriler, Hayaşa Kırallığı, Diauehi Kırallığı, Kmimmerler, İskitler, Medler, Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Romalılar, Selçuklular, Akkoyunlular derken 1514-1518 senelerinde Yavuz Sultan Selim tarafından yapılan savaşlardan sonra Erzen-i Rum'un Osmanlı hâkimiyetine girdiği; 1829, 1878 ve 1916'da üç defa Rus işgâline mâruz kaldığı, Rusya'daki Bolşevik İhtilâlinden sonra Ruslarca şehrin ve etrafının boşaltıldığı; Şehre, târih boyunca Karin, Garin, Karnoi Kalak, Theodosiopolis, Anastasiapolis, Kalikala, Erzen'ur Rum, Arzanur'Rum, Erzen-i Rum, Arz-ı Rum, Erz-i Rum, Erzerum gibi isimler verildiği belirtilmektedir. (1), (2)

Coğrafya
Doğu Anadolu bölgesinde Palandöken dağlarının kuzeyinde yaklaşık bin 900 metre râkımlı bir düzlükteki Erzurum şehri, deniz seviyesinden en yüksek şehir olmak ünvânına sâhip. Gerek coğrafî konumu, gerekse de râkımının yüksekliği sebebiyle Türkiye'nin en soğuk şehirlerinden birisi. Bu sebeple, gezmek için en uygun zaman mayıs ilâ eylül ayları arasında; elbette "kış turizmi" denilen karlı ve soğuk zamanını özellikle istemiyorsanız.
Şehir umumiyetle düz olduğundan, yürüyerek gezmek için oldukça elverişli.

Ulaşım
Erzurum'a, havayolu, karayolu ve trenle ulaşım mümkündür. 

Târihî yerler
Erzurum, târihî eser bakımından son derece zengin bir şehir. Tarihi ve Kültürel Varlıklarıyla Erzurum adlı Kitapta (3) Erzurum'da 50 câmi, 3 namazgâh, 6 medrese, 77 çeşme, 21 tabya, 8 han, 15 hamam, birçok türbe ve sair târihî eser olduğu belirtilmiş. Bu kadar eseri kısa bir zamanda gezmek mümkün olmadığı gibi, esâsen insanların -temayüllerine göre- daha rafine gezi noktaları tercihleri olduğundan, ziyâret edilecek yer sayısı azalıyor. Benim öncelikli tercihim 2 büyük medrese ve Aziziye ile Mecidiye tabyaları olduğu cihetle, 3 günlük bir plân dâhilinde gezdim. 
Târihî Erzurum, merkezdeki Yakutiye ilçesinden ibârettir denilse yanlış olmaz. Gerçekten, Erzurum İçkalesi, Tepsi Minâre, Ulu Câmi, Çifte Minâreli Medrese (Hatuniye), Yakutiye Medresesi, Cimcime Hâtun Türbesi, Üç Künbetler, Lala Paşa Camii, Taşhan (Rüstem Paşa Bedesteni), eski hükûmet binası başta olmak üzere başka birçok târihi eser buradadır.
Peki, Erzurum'a gittiniz, gezmeye nereden başlamak gerek? Eğer ilk sıradaki maksadınız târihî eserleri görmek ise, Yakutiye'ye, kuzey-güney istikâmetindeki Çaykara Caddesi ile doğu-batı istikâmetindeki Cumhuriyet Caddesinin kesiştiği Fil Geçti Köprüsüne gidin. Bu Köprüye neden bu ismin verildiği şöyle belirtiliyor:  14. yüzyıl sonu ile 15. yüzyıl başında Anadolu'ya gelen Timur'un ordusundaki fillerin geçmesi için buradaki dere üzerine bir köprü yaptırdığı söylenmektedir. (Şu anda buradaki Köprünün Timur'la hiçbir ilgisinin olmadığını da "titizler" için belirtelim.)
Cumhuriyet Caddesinden doğu yönünde yürümeye devam edin. Yaklaşık 250 metre doğuda Caddenin sol tarafında Yakutiye Kent Meydanı'na varırsınız. Bu Meydanın doğu tarafında bütün haşmetiyle karşınızda Yakutiye Medresesi durur. Medresenin doğu tarafında Medresenin bânisi olan Emir Hoca Cemalettin Yakut'un künbet şeklinde türbesi yer alır. Türbeden 50 metre kadar doğuda Lala Paşa Camii bulunmaktadır. Lala Paşa Camii'nden birkaç adımda tekrar Cumhuriyet Caddesine çıkınca iki farklı yere gitmek mümkündür:
Cumhuriyet Caddesi ile bu caddeyi kuzey-güney istikametinde kesen caddenin köşesinde şimdi İdare Mahkemelerinin bulunduğu eski hükûmet binası vardır. Bu kavşaktan kuzeye giden Medrese Caddesinden aşağıya doğru 300 metre yürürseniz karşınıza Rüstem Paşa Bedesteni (Taşhan) çıkar. Aşağıya inmeden Cumhuriyet Caddesinde 300 metre kadar doğuya devam ederseniz, yolun hemen solunda ve yola bitişik -bir başka künbete- Cimcime Hatun Türbesi'ne varırsınız.
Cimcime Hatun Türbesi'nin sol tarafı Kale Parkıdır ve parkın kuzeyinde Erzurum İçkalesi ile Kalenin batı ucundaki Tepsi Minâre (Saat Kulesi) bütün ihtişamıyla görünür.
Erzurum İçkalesi ve Tepsi Minâre

Cimcime Hatun Türbesi'nden doğuya doğru 70-80 metre daha gidince yolun hemen sağındaki Erzurum Ulu Camii'ne ulaşırsınız. Bu Câmi'den sonraki durak ise Câmi ile arasında bir sokak bulunan Erzurum Çifte Minâreli (Hatuniye) Medrese'dir. Ulu Câmi ile Hatuniye Medresesi arasındaki sokaktan güneye doğru 100 metre gidip Yenikapı Caddesine çıktığınızda 70-80 metre güneyinizde Üç Künbetleri görürsünüz. Üç künbetlerin 100 metre kadar güney batısında Erzurum Müzesi vardır.
Üç künbetler

Berceste eserler
Erzurum'daki 2 medrese Yakutiye ve Çifte Minâreli Medrese (Hatuniye Medresesi) sanat târihi açısından son derece önemli iki eser. Bu iki eserin her birisi hakkında monografik birer yazı kaleme alacak olmama rağmen, burada da kısaca bahsetmemek olmaz.
Bu iki şaheserden bahsetmeye geçmeden önce "aidiyet" hususunda bir iki kelâm etmek istiyorum. Özellikle Erzurum Çifte Minâreli Medrese'nin "kimin" eseri olduğu konusu tartışılagelmiştir. Bâzıları burası için "Selçuklu eseri" derken bâzıları da "İlhanlı eseri" demektedirler. Bu yaklaşım eseri doğrudan devletle ilişkilendirmektedir. Oysa, sanat eserleri birer kültürel ortamda meydana getirilirler. Hiç şüphesiz ki eseri yaptıranın (bâninin) eserle ilgili belli istekleri olabilir ve olacaktır da. Ancak, sonuçta sanatın ve mimarinin geldiği nokta itibarıyla ortaya çıkan eser herşeyden önce döneminin ve kültürünün izlerini taşıyacaktır. Bu sebeple eserleri bir devlete mâletmek yerine yapıldığı döneme atıf yaparak anmak daha doğru gelmektedir. Bu sebeple, Selçuklu dönemi eseri, İlhanlı dönemi eseri demeyi uygun buluyorum. Bu açıdan meseleye yaklaşıldığında, Erzurum Çifte Minâreli Medrese için İlhanlı dönemi Selçuklu eseri demek en doğrusudur.

Yakutiye Medresesi

Yakutiye Medresesi cephe görünümü

Olcaytu Hudâbende döneminde H.710’da (M.1310-11) masrafları Gazân Han ve Bolugan Hatun’ca karşılanmak üzere  İlhanlı emîri Cemâleddin Hoca Yâkut Gazânî tarafından yaptırılmıştır.
Kapalı avlulu medrese türünün Anadolu'daki en büyüğüdür. Fevakalâde güzel işlenmiş taçkapısı, cephenin sağında köşede yeralan tuğla ve çini işlemeli minâresi ile kendini belli eder. Minârenin şerefeden üstünün günümüze ulaşamamış olduğu belirtilmektedir. Soldaki konik kaplı kulenin de zamanında minâre olduğu belirtilmektedir. Taçkapının sağında ve solunda kuzeye ve güneye bakan satıhlarda altta iki aslan (veya pars), ortada hayat ağacı ve üstte heraldik çift başlı kartal motifi olan kabartması son derece güzel bir kompozisyon oluşturur.

Taç kapı kuzey sathında figürlü bezeme

Medrese, üç eyvanlı olup güney eyvanı mescid olarak düzenlenmiştir. Giriş eyvanının sağında ve solunda birer hücre bulunur. Bu hücrelerden sağda olanından bir merdivenle giriş eyvanında ikinci bir kata çıkılır. Bunun hârcinde Medrese tek katlı olup, kapalı avlu etrafında hücreler (odalar) bulunmaktadır. Avlunun ortasına denk düşen tonozu mukarnaslarla bezenmiştir. Cephenin tam arka kısmında, Cemâleddin Hoca Yâkut Gazânî'nin  künbet şeklinde türbesi yer alır.

Yakutiye Medresesi doğudan görünüm

Medrese günümüzde Türk İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Çifte Minâreli Medrese (Hatuniye Medresesi)

Çifte Minâreli Medrese cepheden görünümü

Yapım târihi ve bânisi konusu hâlâ tartışmalı olsa da, 13. yüzyılın ikinci yarısından sonraya (Kösedağ Savaşı sonrasına) târihlenmesi konusundaki genel kanaate göre Medresenin İlhanlı dönemi eseri olduğu söylenebilir.
İki katlı açık avlulu medrese tipinin Anadolu'daki en büyük örneği bu Medresedir. Üç eyvanlı (4) ve revaklıdır. Alt ve üst katlarda medrese hücreleri (odalar) bulunmaktadır. Ana eyvan son derece büyük olup, bu eyvandan Medresenin güneyinde yer alan türbeye geçilmektedir. Türbe iki katlı olup, alt kat mumyalıktır.

                                                
Çifte Minâreli Medrese ana eyvandan görünüm

İhtişamlı taç kapısını, taç kapının iki yanındaki iki minâre süslemektedir. Her iki minârenin de şerefeden üst kısmı bulunmamaktadır. Dilimli minâreler, tıpkı Yakutiye medresesinde olduğu gibi renkli çiniler ve yazılarla bezenmiştir. Yine Yakutiye'de olduğu gibi Taç kapısının iki yanında minârelerin oturduğu kâidenin cephe sathında iki ejder başı, bunların birleşme noktasından çıkan hayat ağacı ve üstte de heraldik çift başlı kartal figürü yer almaktadır.

Minâre kâidesindeki figürlü süsleme

Çifte Minâreli Medrese cephesinin gece görünümü

Çifte Minâreli Medrese'nin zemin kat hücrelerinden (odalarından) birisinde bir tezhib kursunun çalışmaları var. Cana yakın öğretmenleri Aslı Mevâ Ötügen'in öğreticiliği altında kursiyerler pek güzel işler çıkarmışlar.

Çifte Minâreli Medrese'de tezhib kursundan

Çifte Minâreli Medrese'de tezhib kursunda yapılmış eserler

Ulu Câmi
Erzurum İçkalesinin karşısında, Çifte Minâreli Medresenin batısında yer alan Erzurum Ulu Câmiin ana inşâ kitâbesi bulunmamakla birlikte, Saltuklu Emiri Nasreddin Aslan Mehmet tarafından 1179 yılında yaptırılmış olduğu belirtilmektedir.
Ortada bir geniş sahın ile yanlarda üçer olmak üzere yedi sahınlı tek minârelidir. Enine dikdörtgen plânlı camiin ikisi doğuda ve üçü kuzeyde olmak üzere beş kapısı bulunmaktadır. Kapıların her birisi ayrı formdadır.1858'de yapılan mihrap önü kubbesi (5) ahşaptan kırlangıç kubbe yapısında olup, bunun gerisinde yer alan kubbe ise mukarnasla bezelidir. Pek çok onarım geçiren camiin ayakları bugün kâgir ise de, Evliya Çelebinin Seyahatnâmesinde ayakların ahşap olduğu belirtilmektedir.

Tabyalar
Erzurum, 3 defa Rus işgâline mâruz kalmış olması yanında  yeri itibarıyla askerî öneme sâhiptir. Bu sebeple Şehirde 21 tabya olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu tabyalardan Aziziye 1,2 ve 3 ile Mecidiye Tabyalarını yürüyerek gezdim. Tabyaların önemli bir kısmının yeraltında kaldığını öğrenmek yanında, pek de bakımlı olmayan hâli beni son derece müteessir etti.

Mecidiye Tabyası

Önde şehitlik arkada 1 numaralı Aziziye Tabyası

 1 numaralı Aziziye Tabyası ve Şehitler Âbidesi

2 numaralı Aziziye Tabyası

Tagaddi
Görülecek yer pek çok, süre sınırlı olunca gezmekten yemeklere eğilmeye fırsat bulamadım desen yalan olmaz. Erzurum denilince ilk sırada akla gelen iki yiyecek cağ kebabı ile kadayıf dolması.
Birkaç yerde cağ kebabı yiyip karşılaştırma fırsatım olmadığı için, tek bir yerde yenilen kebapla karar vermeyi çok doğru bulmuyorum. Esâsen Erzurum'a mahsus -lor dolması gibi- daha otantik yemekleri olan bir kültürden bahsediyoruz. Erzurum yemekleri konusunu ikinci bir ziyârete bırakmak istiyorum.

İnsan davranışları, kültürel doku ve hassasiyetler
Erzurum'da yaya olmak: Çok ilginçtir, trafikte 2 tür insan davranışı gözledim: Birinci gruptakiler, caddede karşıdan karşıya geçen yayalara arabalarını durdurup  yol verenler, ikinci grup ise yayalara yeşil ışık yanarken karşıya geçen yayaların üzerine son sürat araç sürenler. Evet. Bu ikinci davranışla, Lala Mustafa Paşa Camiinin doğusundaki yaya geçidinde,  Yakutiye Belediye Binasının önünden gelip Medrese Caddesinden aşağıya doğru inen yaya geçidinde birden fazla defa şahit oldum.
İşyeri isimlerine gelince: Batılı şekilcilik hastalığının virüsü maalesef Erzurum'a da ulaşmış. 3 günlük kısa müddet içinde (Yakutiye Belediyesi sınırları içinde) gözüme çarpan bâzı işyeri isimleri şunlar: Pidecix, Lagash, Men Station, Real Life, My life, Trend Gold, SD Life, Waves, WAS (Wear and see), Scarf home, Demlix, Mooday, El Molino Cafe, Hill Ment, Lukka Cafe, Loya, Reyon, Sheefon, Şımarık home...
Pidecix pideci, Demlix çay ocağı, Lagash ise Elazığ usûlü çiğ köfte satıyor. Lukka Cafe  Erzurum Atatürk Evi'ne tepeden bakıyor. 
Târihi yerleri ziyaret: Daha önce hiç görmediğim bir şehri ve fevkalâde önemli târihî eserleri göreceğim için yanımda fotograf makinemi ve tripod dâhil birsürü aksamını götürmüştüm. Benim orada bulunduğum süre boyunca Erzurum Kültür Yolu Festivali vardı. Bu festival, şehrin turizmine büyük katkılar yapmış olabilir. Ancak benim için "menfî" yönlerini belirtmem gerek: Her yere ayaklı flamalar konulmuş, yükseklere sıra sıra festival flamaları asılmış ve dikdörtgen prizması kutular konulmuştu. Bu bayraklar yüzünden istediğim gibi fotograf çekemedim. Hatta öyle ki, bir gece Çifte Minâreli Medrese'nin gece fotograflarını çekmek için Medresenin önüne gittim. Fakat ayaklı festival flamaları yüzünden Medresenin giriş seviyesinde "temiz" bir fotograf çekemiyordum. Yavaşça ve çekine çekine bu ayaklaı bayrakları yerlerinden çıkarıp zemine koydum, fotograf çekimini yaptıktan sonra da tekrar yerlerine taktım. Bu flamaları târihi eserleri "örtecek" şekilde yerleştirmek gerekli miydi diye düşünmeden edemedim.
Yine Kale Parkına kurulan alışveriş stantları ve buralardan yükselen dumanlar da fotograf çekimine mâni oluyordu.
Daha da vahimi Yakutiye Medresesinde başıma geldi. Medresenin tam önündeki meydanın orta noktasına bir projeksiyon âleti standı kurulmuştu. Bu stant yüzünden gündüz Medresenin bütün cephesini yakalayan bir fotograf çekmek mümkün olmuyordu. Gece fotografı çekmek isteyince asıl felâketle o zaman karşılaştım: Meydana kurulan o projeksiyon âletinden Yakutiye Medresesinin taç yapı yanlarındaki duvarlara rengarenk ışıklı görüntüler yansıtılıyordu! Bu çok güçlü ışık kaynağının Medrese duvarlarına ne tür bir etki yaptığı bir yana, o meydana büyükçe bir perde kurup bu renkli görüntüler o perdeye yansıtılamaz mıydı, merak ediyorum. Üstüne üstlük bu "ışık gösterisi" gece 23:00'e kadar sürdüğü, projeksiyon âleti heyulası da ortada yerli yerinde durduğu için Medresenin gece fotografını çekmek mümkün olmadı.
Daha önce Erzurum İl Sağlık Müdürülüğü görevini de yürütmüş olan Yakutiye belediye başkanı Dr. Mahmut UÇAR'ın, başkanlığında oluşturulan Erzurum Kültür ve Tarih Araştırmaları Komisyonu'nca 27 sayfalık bir kitapçık (6) hazırlatmış olduğu da dikkate alınınca, bu konulara hassasiyet gösteren birisi olduğu belli olan sayın Başkan'ın, bu hususları nazarı dikkate alacağı ve bu kitapçığın daha da geliştirileceği  kanaatindeyim.

Erzurum'dan çeşitli görünümler

Eski hükûmet binâsı (İdarî yargı mahkemeleri)

 Çifte Minâreli Medrese minâresinden ayrıntı

Yakutiye Medresesi minâresinden ayrıntı

Çifte Minâreli Medrese revakları

Lala Paşa Camii

Erzurum surlarından kalıntı

Taşhan (Rüstem Paşa Bedesteni)

Yakutiye Medresesi Taçkapısından ayrıntı

Erzurum Ulu Camii ve Çifte Minâreli Medrese


Erzurum Ulu Camii taş ayaklar


Erzurum Atatürk Evi

Erzurum İçkalesi ve Tepsi Minâre

-------------

Dipnotlar ve meraklısına notlar:

(1) KÜÇÜKUĞURLU, Murat. "Erzurum Tarihi", Surlardan Medeniyetlere Açılan Kapılar Şehr-i Kadim Erzurum, T.c. Yakutiye Belediyesi, Erzurum,  2022. 

(2) Erzurum'a verilen isimler konusunda bir soru işâreti var kafamda. Erzen-i Rum, Arzanur'Rum, Erz-i Rum isimleri semantik bakımından bir ârıza taşımıyor olmalarına rağmen, "arz-ı rum" için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Zira, Erzen, Erz, Arzanur kelîmeleri birer yere işâret eden özel isimler olmalarına rağmen, "arz" cinsi isim olup, "Rum" toprağı sayılan her yer için "Arz-ı Rum" denilmesi mümkün olduğundan, arz-ı rum tamlamasının Erzurum için hususiyetle kullanıldığına inanmak güç geliyor. 

Bu arada, pek çok kaynak "Bizans dönemi"nden bahsediyor olsa da, belirtilen dönem "Doğu Roma" dömemidir. Bu konuyla ve "rum kelîmesiyle ilgili olarak "Bizans mı Roma İmparatorluğu mu" başlıklı yazıma bakabilirsiniz.

(3) YURTTAŞ Hüseyin, ÖZKAN Haldun, KÖŞKLÜ Zerrin, TALİ Şerife, OKUYUCU Demet, GEYİK Gül, KINDIĞILI Muhammet. Tarihi ve Kültürel Varlıklarıyla Erzurum. 2b., Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 2024.

(4) Yayınlarda, Çifte Minâreli Medrese için dört eyvanlı denilmektedir. Bu hesaplamada, taç kapıdan avluya kadar olan dehliz de "eyvan" olarak hesaplanmaktadır. Eyvan, üç tarafı kapalı, bir avluya açılan hacimler için kullanılan bir tâbirdir. Eyvanı eyvan yapan unsurlardan birisi de eyvanın ders vermek, mescid olarak kullanmak gibi farklı maksatlar için kullanılmasında yatmaktadır. Dolayısıyla işlevi sâdece ana yapıya girişi sağlamak olan giriş dehlizlerinin -herne kadar üst örtüsü ve cesâmeti benzese de- eyvan olarak sayılmasını doğru bulmuyoruz.

(5) KURAN, Aptullah, Selçuklular'dan Cumhuriyete Türkiye'de Mimarlık i ed. KAFESCİOĞLU Çiğdem, THYS-SENOCAK Lucienne, KURAN Timur. 2b., s.43, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,  İstanbul, 2012.

(6) Surlardan Medeniyetlere Açılan Kapılar Şehr-i Kadim Erzurum, T.C. Yakutiye Belediyesi, Erzurum, 2022. 

Künbet - Kümbet: Kündbed, Farsça Gunbed kelîmesinden gelmektedir ve kubbe demektir. Dolayısıyla kelîme "künbet" şeklinde kullanılmalıdır. Kümbet şeklinde kullanımı yaygınsa da yanlıştır.

Bu ve diğer yazılarımda geçen mimarî ve sanat târihi ile ilgili jargon için "Sanat Târihi ile İlgili Lügâtçe" başlıklı yazıma bakabilirsiniz.

(Aksi belirtilmedikçe fotograflar bize aittir)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mardin

Bozyazı - Mersin

Ankara'da "Hanlar Bölgesi"