10 Nisan 2019 Çarşamba

Özüne sâhip bir hâkim ve bir gezgin

10 nisan 2019 tarihinde "Özüne sahip bir hâkim" başlığı altında aşağıdaki yazıyı yazmış idim:
"Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenci iken aynı hastahanede çalışıyorduk; birimiz laboratuvar teknisyeni, diğerimiz röntgen teknisyeni olarak.
Her dâim pozitif, neşeli birisiydi. Okulu bitirince hâkimlik sınavlarına girip hâkim oldu. Ama o hep aynı insandı. Bir gün Kızılay'da karşılaştık, büyücek bir çanta taşıyordu; taze üzümden iğne ipliğe varıncaya dek pek çok şey vardı bu çantada. Ritüelleri umursamaz ve kompleksiz birisiydi.
En son İstanbul'da çalışamaya başladı. Mezun edildiğimiz Yenişehir Sağlık Koleji mezunlarının buluşmasında Bodrum'da karşılaştık sonra. Herkesin âla-yı vâla ile masadan masaya geçerek zaman geçirdiği bu buluşmada ben Mausoleum, antik tiyatro ve Bodrum Sualtı ve  Arkeoloji müzesinde zaman geçirirken, hâkim arkadaşımın da Bodrum'daki târihi yerleri dolaştığını öğrendim. Bu vesile ile  sanata, sanat târihine dair sohbetlerimiz oldu, onun fırsat buldukça bir öğrenci turist gibi gezginlik yaptığını öğrendim, mutlu oldum.
Zaman zaman köyünde çekilmiş resimlerini gönderirdi. Ya tarlada, ya bir ağacın başında sanki o köyden hiç ayrılmamış gibi çalışırken, tabiatla hem-hâl olmuşken görürdüm onu. Zaman zaman da yazdığı yazıları gönderirdi. Köyünü, köyünde geçen çocukluğunu, hayvanları, bitkileri anlattığı, buram buram Anadolu ve tabiat ve mâsumiyet kokan yazılarını...
Sonra ondaki öğrenme merâkı her dâim diri, her zaman güçlü idi. Pek çok konuya ilgi duyuyordu; eski eserlere, sanata, sanat târihine, filolojiye; Arapça ve ilahiyat dâhil.
Bir çalışmam için mimar Vedat Tek'in çocuklarına ulaşmam gerekiyordu. Bir müddet araştırdıktan sonra, Vedat Tek'in Nişantaşı'ndaki evinin alt katında Tek'in kızı Selime Yekta Işıtan'a ait bir lokanta olduğu bilgisine ulaşınca, hemen bu hâkim arkadaşı arayıp yardım istediğimde hiç düşünmeden ilk cumartesi gününü bu işe hasretmişti.
Evet, hâkim olmuştu, adalet dağıtıyordu. Ama özünü hiç kaybetmemiş, hiç aşağılık duygularının esiri olmamıştı.. Hâkimlik yaptığı adliyedeki bir duruşmasına, çocuklu bir avukatın çocuğuyla geldiğini bana övünerek anlatmıştı; zira bu ona göre insanî bir şeydi ve insan olmak herşeyden önce geliyordu.
Bir gün köyleri gezeriz onunla diye düşünüyorum; hayvanları ve otları severek."
***


Aradan beş yıl ve on gün geçtikten sonra bugün bu yazının başlığına "ve bir gezgin" ibârelerini ekledim. Zira:
Hani Evliya Çelebinin rüyasında Hz. Muhammed'i görüp "Şefaat ya Resulullah" demek isterken içindeki gezmek arzusundan dolayı "Seyahat ya Resulullah" demesi gibi, Ondaki gezmek arzusu da bu hâkimi, hâkimlikten emekli olup neredeyse bütün vaktini gezmeye hasretmesine sebep oldu.
Dur durak dinlemeden, yorulmadan, çevre şartlarına aldırmadan sâdece Türkiye'yi değil onlarca ülkeyi gezdi. Gezerken sâdece gezdiği mekanları değil insanları tanımaya da önem verdiğini son kitabı olan "Çobanın Yolculuğu"ndan anlıyoruz. Gerçekten her yaştan, her kültürden, her meslekten insanlarla sıcacık  ilişkiler kurduğunun isbatı bir tarhana çorbasının buğusu gibi tütüyor satırlarında. Onun tarzı abartısız,  süslemesiz, hilesiz, ailenizin bir ferdiyle sohbet ediyormuşçasına içten. Gezmenin aynı zamanda "bilmek" demek olduğunun künhüne varmış ve hezarfen bir anlayış seviyesine ulaşmak için çeşitli alanlarda öğrenim görmüş ve gören birisi.
Beş yıl önce yazdığım gibi bir gün köyleri onunla gezmek isteği hâlâ temenni listemde üst sıralarda.
Yolu hep açık olsun.


Kebapçı Hacı Halit - Diyarbakır

  Diyarbakır Ulu Camiini ziyaretim esnasında acıkınca, etraftaki birkaç esnafa yemek yiyebileceğim iyi bir esnaf lokantası sordum ve hepsind...