Hukuk Fakültesinin ilk senesiydi; o devasa "anfi"de yüzlerce kişi arasında biribirimizi görmüş, biribirimize yaklaşmaya başlamıştık. Diğer öğrencilere benzemiyorduk; zira ikimiz de Devlet memuruyduk. Her ikimiz de sağlık kolejini yatılı okumuştuk ve aynı Bakanlığın farklı kuruluşlarında çalışıyorduk. Ve elbette her ikimiz de -memur hâlimizle- öğrenciliğe pek de uyum sağlayamamıştık. En büyük ortak noktamız zamanla ortaya çıktı: Her ikimiz de hukuktan çok edebiyatı seviyorduk. Kaç defa "bırakalım şu hukuk fakültesini, gidip edebiyat okuyalım" dedik...
Ertesi gün ceza usûl hukuku final sınavına gireceğimiz günün akşamı onun evinde "hadi derse başlamadan azıcık şiir okuyalım" diyerek daldığımız şiir bahçesinde gecenin geç vakitlerine kadar dolaşınca "artık bu saatten sonra ders çalışılmaz" deyip yatmış ve elbette ertesi gün yapılan sınavdan "çakmıştık."
Baktık bırakamıyoruz hukuk fakültesini, "o zaman okul bitince şu ders notlarını okulun bahçesinde yakalım" diyerek yeni bir avuntu bulduk ve bu avuntuyla bitirdik okulu. Amma,"eylem yaptığımızı sanarak tutuklanmak" korkusuyla bu düşüncemizi de gerçekleştiremedik; sadece hatırlayınca tebessüm sebebi oldu bu düşünce, o kadar.
Her ikimiz de şiir yazdığımız için biribirimize şiirlerimizi okurduk; bir müddet ayrı kaldıktan sonra bir araya geldiğimizde ilk sorduğumuz soru "yeni şiir var mı olurdu"
Şiirin azgın dalgalarının tersine onun dünyası hep dingin idi. Hiç öfkelendiğini görmedim, her dâim munis, her dâim anlayışlı, her dâim mütebessim idi. Engin kültürü ile konuştuğunu dinletir, sâkin ses tonuyla dinleyicisini âdeta hipnotize eder, sükûnet diyarına yolculuk yaptırırdı.
Mizahî bir tarafı da vardı. Gülmeyi ve güldürmeyi severdi. O anlatınca en sıradan fıkra fevalâde komik gelirdi dinleyene.
Pek sık görüşürdük önceleri. Yaşımızın onlar hânesi beşi geçmeye başlayınca mesâfeler bize daha uzun gelmeye başladı sanki. Gittikçe daha az görüşür olduk; amma o hep aziz dostum olarak kalacak.
13 Nisan 2019 Cumartesi
Kebapçı Hacı Halit - Diyarbakır
Diyarbakır Ulu Camiini ziyaretim esnasında acıkınca, etraftaki birkaç esnafa yemek yiyebileceğim iyi bir esnaf lokantası sordum ve hepsind...
-
Bâzı anlar vardır ki gördüklerinizi başkaları da görsün, duyduklarınızı başkaları da duysun, tattıklarınızı başkaları da tatsın istersiniz....
-
Anadolu'dan geçen ticaret yolları üzerinde, kervanların emniyetle konaklayabilmeleri ve ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için...
-
Eskiler, cehâletin üç türünü târif etmişler: Cehl-i basit, cehl-i mürekkeb ve cehl-i mîkab. Bunlardan cehl-i basit, adından da anlaşılaca...
-
Benim de mezunları arasında bulunduğum Yenişehir Sağlık Koleji(*) mezunlarından bir kısmının katıldığı birkaç günlük bir gezi vesilesi ile M...
-
Sıhhiye'den Ulus'a giderken ve Ulus'da gezerken, bâzı binalar muhakkak dikkatinizi çekmiştir: Ankara Radyosunun binası ile Numu...
-
Târih içinde Ankara'nın Ankara Kalesi'nin eteklerinde var olduğu bilinmektedir. Kale eteklerinde şu an Altındağ Belediye binasın...
-
Yağmurlar Şâir Bahaettin Karakoç'un " Hani beklenmedik yağmurlar vardır, Ansızın bastırıp çabucak giden. " mısralarında ded...
-
Yaylı tanbur ile nihâvend bir taksim dinlerken, akşamüstü çınar yaprakları arasından gördüğüm lâciverd gökyüzü düştü aklıma gecenin bir vakt...
-
Mersin'e bağlı ve Türkiye'nin neredeyse en güneyinde yer alan, Akdenizin kenarındaki bu küçük ilçe ismiyle gayrı-müsemma bir yer; z...