Ebrû Sanatı
Ebrû sanatı, sanat târihi disiplininde sınıflandırma yapılırken "klâsik Türk sanatları" başlığı altında hat, tezhib, minyatür, katı', ciltçilik, çini, kalem işi ilâ.. arasında sayılır.
En basit hâliyle su üzerinde desen oluşturup bu deseni kağıda aktarma işlemi olarak ifâde edilebilecek ebrû sanatının -esâsen bu tekniğin- kökleri uzak Asya'ya kadar gitmektedir. Gerçekten, 9. yy'da Japonya’da Suminagaşi ve Beninagaşi, 10. yy'da Çin'de Liu sha jian (kayan kum), 14. yy'da Türkistan’da Kâgız-ı Ebrî ve 15. yy'da Osmanlı'da Ebrî – Ebru olarak ortaya çıktığı müşâhade edilmektedir.
Nitekim, Arifî'nin Topkapı Sarayı'nda bulunan 1539 târihli Gûy-i Çevgân adlı eserinde ebrûya tesâdüf edilmektedir. Bu Konuda Osmanlı'da bilinen en eski eser ise 1608 târihli Risale-i Tertîb-i Ebrî adlı kitapçıktır.
Yukarıda da belirtildiği üzere Türk ebrû sanatı, bir tekne içerisindeki kıvâmı arrıtılmış bir sulu satıhta, suda erimeyen boyaların yüzdürülerek bir desen oluşturulması ve bu desenin kağıda aktarılması şeklinde uygulanır. Kıvam arttırıcı madde olarak çeşitli maddeler kullanılabilse de, Türk ebrûculuğunda keven denilen bir bitkiden elde edilen kitre kullanılır. Böylece kıvâmı arttırılan su, üzerine serpilen boyaların batmasına mâni olur. Boyaların batmaması sâdece arttırılmış kıvâma değil, boyaların içine katılan satıh aktif maddelere bağlıdır ki Türk ebrû sanatında satıh aktif madde olarak öd kullanılır.
Suya bir fırça mârifetiyle serpilen boyalara hiç bir mekânik müdâhale olmaz ise bu ebrû türüne "tarz-ı kadim" veyâ battal ebrû denilir. Eğer -meselâ bir biz ile- mekânik bir müdâhale yapılır ise, yapılan müdâhalenin cinsine göre çeşitli ebrû türleri ortaya çıkar.
Evvelce ebrûlanmış bir kağıda arap zamkı ile yazı yazıldıktan sonra ikinci defa ebrûlanırsa ortaya akkase ebrû çıkar.