20 Aralık 2020 Pazar

Yaşanmamış

 Şehrin pisliğinden koruyan ayakkaplarımı ve çoraplarımı çıkararak toprağın nemini ve serinliğini, çakılların ben buradayım diyen sivriliğini hissederek yalınayak yürüsem. Ve ayaklarım, ondan gelip ona gideceğimizin künhüne ermiş olarak toprakla hem-hâl olsa. Ellerimin değdiği toprağın temizliğine iman etse nefsim.

Bir ağaç gölgesinin serinliğinde erse içim huzura. Araba gürültülerinin, klâkson bağırtılarının, egzos zehrinin yerini ağustosböcekleri ve kuşların sesleri alsa.

Mâvi asumanın mor toprakla vuslata erdiği uzaklara kadar serâser gözümün önünde olsa tabiat.

Sonra yere sereserpe uzandığımda, tıpkı çocukluğumda olduğu gibi hiç konuşmadan otlarla sohbet divânı kursam; ufalsam ufalsam ve o otların arasındaki muhayyel bir âlemde seyahat ederken uyku ikliminin teslim alan yağmurlarında yıkansam.

Dalların arasından sızan güneş ışıklarının gözkapaklarımda hâsıl etdiği allıkta hayal deryasına dalsam. Hafiflediğimin, uçabildiğimin, ışığa tahvil olduğumun düşünü seyreylesem. Bedenimde sükûnu hissetsem ve meskûn olsam o zamanda.

Ve o zamandan hiç dönmesem.

Bana yok deseler ben vâr olduğumda...

Kebapçı Hacı Halit - Diyarbakır

  Diyarbakır Ulu Camiini ziyaretim esnasında acıkınca, etraftaki birkaç esnafa yemek yiyebileceğim iyi bir esnaf lokantası sordum ve hepsind...