Kayıtlar

Haziran, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tagaddî

Başlığı okuduğunuzda İtalyanca bir kelîme olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? Ben de öyle düşünmüş idim; ama değilmiş. Çok değil onbeş yirmi yıl önce Ankara bu kadar "genişlememiş", bu kadar yayılmamıştı. Meselâ, birkaç ünlü otobüs firmasının kendilerine ait terminalleri vardı ve bu terminaller Eskişehir yolunun Ankara'ya eriştiği noktada idi. Bunlardan birisi şu an Armada alışveriş merkezinin hemen batısında şimdi Mövenpick otelinin olduğu yerde, diğeri de yolun karşısında idi; ki bugün hâlâ duruyor. Bu ikinci özel terminalin doğusunda -yanlış hatırlamıyorsam- tek katlı bir binada bir lokanta vardı ve ismi de "Tagaddi" idi. Gelip geçerken bu lokantanın ismini her okuduğumda ismi İtalyanca zanneder, Türkçe yerine bir başka lîsanda bir isim koydukları için işletmenin sâhiplerine kızgınlık duyardım.   Ne kadar yanılmışım... Yıllar sonra tagaddî kelîmesinin "gıda" kelîmesinden gelen ve gıdalanmak, beslenmek mânâsına gelen bir kelîme olduğunu öğrendim. ...

Cehâlet seviyemiz

Bir yarışma programı.. Basitten zora doğru giden sorular soruluyor. Yarışmacı, yirmili yaşlarda bir genç; büyük ihtimâlle üniversite öğrencisi. Soru şu: "Hamamları ısıtan, hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocağa ne ad verilir? " Cevap seçenekleri şunlar: Kurna, külhan, nalın, natır. Genç kızımız bu soruya " kurna " cevabını veriyor. Hadi bu genç doğru cevap olan külhanı bilmiyor, natırı hiç duymamış, nalını hiç görmemiş; kurna kelimesini de mi bilmiyor? Bir başka yarışmacı, otuzlu yaşlarda. Soru şu:  "Okuduğunuz kitapta 'I. Otto, onun oğlu II. Otto ve onun oğlu III. Otto ...' şeklinde bir ifade varsa, kitap hangisinin tarihini anlatıyor demektir?" Cevap seçenekleri, Osmanlı İmparatorluğu, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu, Fransa İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu. Bu yarışmacının cevâbı " Osmanlı İmparatorluğu " oluyor. Otto isminin Fransızlara mı, Germenlere mi, Avusturyalılara mı yoksa Macaristanlılara mı a...

Ankara'da "Hanlar Bölgesi"

Resim
   Târih içinde Ankara'nın Ankara Kalesi'nin eteklerinde var olduğu bilinmektedir. Kale eteklerinde birkaç yıl önce Altındağ Belediye binasının bulunduğu yerin adı Samanpazarıdır. Samanpazarı’ndan kaleye doğru tırmanmaya başlarsanız (Kuzey doğu yönünde) Ulucanlar Caddesi'nden Can Sokağa girersiniz. Biraz ileride yol ikiye ayrılır. Daha altta kalan ve sağa giden yok hâlen Can Sokak iken, solda kalan ve kaleye doğru tırmanan sokağın adı Koyunpazarı Sokağıdır. İşte bu yol ayrımının olduğu yer Koyunpazarı'dır. Koyunpazarı    Koyunpazarı sokağının başlangıcında solda Ahi Elvan Camii, Can Sokağın yüz metre kadar ilerisinde sağda ise Ahi Şerafettin Camii (Aslanhane Camii) yer alır. Koyunpazarı sokağı yaklaşık yüz metre ileride bir meydana ulaşır ki bu meydanın adı At Pazarı veya Atmeydanı'dır. At Pazarının doğusunda Ankara Kalesinin ikinci surlarının giriş kapısı yer alır. Kuzeyinden ise Gözcü Sokakla tekrar Ulus yönünde aşağıya inersiniz. İşte bu bölge "Hanl...

Azim Beşiktaş Kebapçısı - Ankara

Resim
(son güncelleme 1 Temmuz 2022) Ankara'da bir Tahtakale sokağı vardır. (*) Ulus'ta Hallaç Mahmut Camii ile Ulus Sebze ve Balık Halinin arasında küçücük bir sokaktır. Bu sokağa  Hallaç Mahmut Camii tarafından girerseniz, girişte sol tarafta Üçler Tavuk, hemen yanında da Azim Beşiktaş Kebapçısı vardır. 1952 yılında açılmış; dolayısıyla Ankara'da yaşamaya başladığımdan beri var burası. Önceleri küçücük bir mekandı. Döner ve ızgara köfte satarlardı. Aynı zamanda dükkânın sâhibi de olan Akif usta döner tezgahının başında durur, köfte ızgarasına bir başkası bakardı. O zamanlar döneri -tıpkı köfte gibi- ekmek arası servis ederlerdi. Sonraları Akif usta kendisini emekli edip işi oğluna bırakınca, dükkan genişletildi, en son da kaldırıma masalar konuldu. Herne vakit giderseniz gidin kalabalıktır; sebebi ise elbette döneridir. Ankara'da yenilebilecek en iyi döneri yapan birkaç yerden birisidir burası. Artık döneri tırnak pide ile servis ediyorlar. Şimdilerde, müşterilerinin küç...

Parça parça düşünceler

Terk-i mekân Yazdıklarını her okuyuşumda uzaklara, çook uzaklara gidiyorum. Bedenim burada, amma velâkin ruhum seneler öncesinde, köyümde.. Hani Yahya Kemal, -Varşova büyükelçisiyken yazdığı- "Kar Mûsikileri" şiirinde  "Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta /Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta." diyor ya; tıpkı öyle. *** Kalemi Kırmak ve Kağıdı Yırtmak  Kalemi kırmak ve kağıdı yırtmak ve herc ü merc etmek herşeyi.. kelimeleri bulamamak ve bulabildiklerimin üzerini çizmek.. kan ve gözyaşı dahi mânâsız... Kollarım kırık.. Keşkelerden bıktım. Gelmemiş kervanların ipeğinden hayâller dikiyor kalem. bir bilse kağıtların acıyı taşımadıklarını kırılırdı iğnesi! Kelimelerin dördüncü boyutuna efendisi el’in gizlendiğini bilseydi kalem.. Acı,  parmakuçlarından aşağıya hiç inmedi.. Parmakuçlarından bütün bedene dağıldı ve rûhu dağladı acı.. Bitmemiş çiçeklerin, yaşanmamış zamanların, kaçılamamış ıssızlıkların hayâlperestini yurt belledi; onunla uykulara da...

Aşk ile hem-hâl olmak

Mekânı hiç sayabilmek gerek, zamana esir olduğumuzu hiç unutmadan. Ustura gibi soğuk bir kar tipisi içinde ellerimiz donarak yürüyüp bütün takatimizin bitdiği bir ân önümüzde bir bahar bahçesi bulmaya tâlip olmak. Önümüzde, pembenin bin renginde donanmış badem çiçekleri ile müzeyyen bir bahar vâdisi.  Kar yok.. soğuk yok... sâde ılık bir nefes; o ân ruhumuz kürdîlihicâzkâr titrer, aşkefza ile ağlar ve nevâda karar kılar…  Ve  unutulur bütün mihnetler. Parmak uçlarından başlayan bir sarsılış bedeni nasıl da esir alır, kavrar, ele geçirir, bende kılar; vazgeçersiniz "ben"den, yok olursunuz, erirsiniz, bitersiniz…   Sâde ışık hâline tahvil olur bir pembe çiçek de siz olursunuz.... "Beşnu ez ney çün hikâyet mi konem   Ez cüdâyıha şikâyet mi konem"   dedirten bir ney sesi olursunuz belki; ya da kamış olmak istersiniz, ağlayan, inleyen. Ve ağlamak istersiniz ağlatan iken… Gözlerinizde yağmur bulutları dolaşdığını hissedersiniz.   ...