Varolamayan Herşeye Dâir

Avuçlardan çıkan ırmaklar
Humması, "Avuçlarından çıkan ırmaklar felâketimi söndürebilseydi" diyen satırlar yazarak  başladı ve senelerce sürdü.
Sayhalar, sitemler, ilk baharlar ve ilk yazlar ve derken nice son baharlar gelip geçse de ruhundaki ateş fırtınası dinmedi.
Bir yaz gecesi Nippur'un en yüksek zigguratına tırmanacaktı. Yüzüne bakamadan gördüğü kalem parmaklar İnanna-vâri  olacaktı; târifsiz... Zümrüt yeşili bir ışık her yanı kaplayıp herşeyi yıkayacak ve olmazı olur yapacaktı.
Hâsılı vuslattan doğan bir vâroluş her yeri saracak ve işte o an yarım asırdır sorduğu "aşk var mı" sorusunun cevâbını bulacaktı.

Kuruyan umman
Böylece pek çok baharlar geçti.
Sayhalar duyulmaz, sitemler umursanmaz, ilk baharlar farkedilmez,  son baharlar hissedilmez oldu.
Gençliğin uzaklarda kaldığı bir gün onu gördü."Bak" deyince baktı ve korktu. Eskiden gördüğü umman  yoktu gözlerinin derinlerinde!  O, yüzünden anlamıştı bunu; "Evet, yok" dedi.
Ve yıldızları yerinden söken şu sözler döküldü riyakâr dudaklarından:  "Eskiden de yoktu, sen öyle görüyordun."
O an uyandı rüyâdan.
Yalanla doğrunun akrabalığını görüp, ırmakların üç beş damla gözyaşı olduğunu anladığında, mâsumiyetin içinin çöllerinde gördüğü en büyük serap olduğunu da anladı.
Seraplardan ve hayâllerden mâmul sıtma nöbeti ebediyyen dindi. Sayhalar da...
Ve anladı ki hiç bir ırmak felâketini söndüremezmiş... 

Hakikat menzili
Yollara düştü; demir çarık delinip demir âsa eğilinceye kadar yol gitti...
Yakıcı bir yaz gecesi Nippur'un en yüksek zigguratına tırmandı  dizlerinde kalan son derman ile. Kalem parmaklı kimse yoktu, zümrüt yeşili ışıklar da.  Yerine yâkut kırmızısı bir ışık vardı. Ve o ışık her yanı kapladı, herşeyi yaktı ve olurları olmaz yaptı.
Yangın yerinin külleri arasında  vazgeçişten doğan bir varoluş sardı her yeri. Ve "aşk var mı" sorusunun cevâbını aldı ve  künhüne vardı "hiç"liğin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mardin

Bozyazı - Mersin

Uzun Bir Tren Yolculuğu