Yenişehir Sağlık Koleji - Gençlik Hâtıralarımdan

Ankara'da Sıhhiye Semtinde, Kurtuluş Parkı'nın batısındaki yolun adı Tuna Caddesi idi. Bu Caddenin üzerinde üç katlı, güney kanadı revaklı uzun bir binâ vardı. Kuzey kanadının güney kanadı ile birleştiği yerde üç kemerli bir girişi olan bu uzunca bina -o zamanki adıyla- Sağlık ve sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı yatılı bir okuldu: Yenişehir Sağlık Koleji.

Yenişehir Sağlık Koleji binâsı

Bu Okul pek çok açıdan ilkleri barındırırdı. Meselâ, Sağlık ve sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak ilk açılan okul idi. Meselâ ilk kız-erkek karışık okul idi. Meselâ Sağlık Komiserleri Mektebi olarak taa 1946'da açılmıştı... Yenişehir Sağlık Koleji -lise dengi bir okul olmasına rağmen- önemliydi. O kadar ki, zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın Okulu ziyâret etmişliği bile olmuş. Benim okuduğum yıllarda, her yılbaşı akşamı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Okulumuza gelir, bize kısa bir konuşma yapar, yeni yılımızı kutlar ve giderdi.

Cumhurbaşkanı Cevdet SUNAY Yenişehir Sağlık Koleji'ne girerken

Seçme sınavı ile bütün Türkiye'den "seçme" öğrenci alırdı bu Okul. Ancak kafamın bir türlü almadığı bir husus vardı: "Seçme" alınan bu öğrencilerin arasında bâzı illerden pek çok öğrenci vardı; amma çoğunun başarı durumu ortalama, hatta bâzılarınınki ortalamanın da altında idi. Buna karşılık -meselâ benim memleketim Nevşehir'den ben hâriç bir tek kişi daha vardı ve ben mezun edilene kadar da bu durum değişmedi.

Ben, 1974 yılında girdim bu Okula. Henüz 14 yaşında iken. Babam, tesâdüfen tanıştığı hemşehrimiz - Ürgüplü- Ali Amcaya emânet etmişti beni. Ali amca Okulun hizmetlilerinden birisiydi. Ve gitmişti babam. Evinden, Köyünden, anne ve babasından  hiç ayrılmamış 14 yaşındaki bu çocuk artık bambaşka bir ortamda idi. Tek tesellim ablalarımdan birisinin Ankara'da kalıyor olması ve bir diğer ablamın da Cebeci Sağlık Koleji'ne başlamış olması idi. Okuldaki ilk hafta sonu "yatağımı yeterince düzgün yapmadığım" için 24 saat izinsizlik cezâsına mâruz kaldım. İzinsizlik cezâsı olanlar okuldan ayrılamazlardı. Ayrılamazdık zirâ nöbetçi öğretmen belirsiz aralıklarla zil çaldırarak "izinsiz" olan biz sefilleri imzaya çağırırdı.

Erkek öğrenciler, bu Binânın en üst katındaki yatakhanelerde kalırken, kız öğrenciler okul binâsına yürüme mesâfesi ile 7-8 dakika uzaklıktaki bir başka yatakhâne binâsında kalırlar, her akşam yatakhânelerine gider ve sabah da geri gelirlerdi; tabii öğretmen denetiminde.

Erkek yatakhânelerindeki koğuşların her birisinde -başka türlü tavsifi mümkün değil çünkü- sekiz adet ranza vardı ve bir koğuşta16 kişi kalırdı. Belli bir saatte yatılır, belli bir saatte kalkılır, kahvaltıdan sonra sabah etüdü denilen bir ders çalışma saati olurdu. Bu etüt saatinde -neredeyse- sınıftan çıt çıkmaz, etüdün bitmesine yakın bir kız arkadaşımızın gelmesiyle birlikte sınıf gürültüden kaynardı.

Sabah derslerden önce bir saat olduğu gibi akşam yemekten sonra da iki etüt saatimiz olurdu. Kız öğrenciler derslerin bitimi ile berâber yine bir öğretmen denetiminde bir askerî birlik gibi yatakhâlerine giderlerken, biz erkek öğrenciler kızlardan farklı olarak dersler bittikten sonra akşam yemeğine kadar "serbest"tik. Çoğunlukla Yenişehir semtinde turlar, mevsim bahar ya da yaz ise Kurtuluş Parkı'nda gezinir, sıkça da Zafer Çarşısına giderdik. Tabii bâzı "tuzu kuru" öğrenciler bu saatlerini Tuna Caddesinin üzerindeki pastanelerde geçirirlerdi.

İlk birkaç günü oldukça zor olsa da, Okula alışmak pek zor olmamıştı. Zira, büyük sınıflardan "âbilerimiz" bizi kendi siyasî taraflarına katmak için oldukça sıcak bir ilgi gösteriyorlardı biz çaylaklara. Tabii "ablalarımız" da kız arkadaşlarımıza... Sanıyorum çoğumuzun siyasî eğilimleri bu yıllarda kazanılmıştı. O ilk yıllarda ülkücüler ve devrimciler -ki biribirilerine komünistler ve faşistler diyorlardı- biribirlerinden pek hazzetmeseler de, yine de arkadaştılar ve kimse kimseye şiddet uygulamıyor, kavga edilmiyordu. Hatta zaman zaman asla sesler yükseltilmeden siyasî tartışmalar da yapılıyordu; sonunda arkadaşlıkların bitmediği.

Öğretmenlerimiz bize derslerimizi iyi öğretmek için ne çok çabalarlardı. Öyle ki bügün bile bu Okulda öğrendiğim pek çok şey aklımdadır ve hâtıraları capcanlıdır. Fizik öğretmeni Suphi Dayıoğlu'nun   su cenderesini anlatırken sıkıştırılan pakete "Makarios" adını vermesini, edebiyat öğretmeni Naciye hanımın "Elhan-ı şita"nın kar musikileri demek olduğunu söylemesini, mikrobiyoloji hocası Uğur beyin stafilakokların üzüm salkımına benzediğini göstermesini, kimya öğretmeni Fatma hanımın bir kimya fabrikası kurarcasına üretim süreçlerini anlatmasını, matematik öğretmeni Bilge hanımın matematiği sevdirmek için çabalamasını, beden eğitimi öğretmenimiz Zahit beyin merdivenleri ikişer üçer koşarak çıkıp inmemi yasaklamasını, biyokimya hocası Güngör beyin takata-ara testini öğretmesini... Hepsini daha dün gibi hatırlarım.

Hiç unutmam, kimya dersindeydik. Kimya öğretmenimiz Fatma hanım, anlattığı "Kurşun odalar metoduyla sülfirik asit elde edilmesi"ni sordu, "Kim tahtada anlatacak" dedi. Parmak kaldırdım, çıktım tahtaya. Kara tahtaya tebeşirle üretim sürecini çizip altına da formüllerini yazdım. Tam bu sırada beden eğitimi öğretmeni ve müdür muavini Zahit bey "zararlı şey muayenesi" için sınıfa girdi.  Sıra gözlerini kontrol etmeye başladı. Benim sıramın gözünde -Teksas, Tommiks gibi- çizgi romanlar buldu ve "kimin bunlar" diye sordu, "benim hocam" dedim. Zahit hoca bana çıkışmaya başlamıştı ki Fatma hoca, "Yoo Zahit hocam bu öğrencim şu tahtada gördüğün herşeyi yazıp anlattı, ona kızmayın." dedi. Hayatım boyunca aldığım en güzel hediyelerden birisidir bu olay. Teşekkür ederim Fatma hocam...

Büyük, çok büyük bir aile gibiydi Okulumuz. Dile kolay günün yirmidört saatini erkek arkadaşlarla paylaşıyorsunuz. Yedi sekiz saatini de kız arkadaşlarla. Arkadaştan ileri âdeta kardeş gibi oluyordunuz bir süre sonra. O yıllarda kazanılan arkadaşlıklar hiç unutulmuyor.

Bu arada söylemesem olmaz, Okulun yemekleri de pek bir güzeldi. Öyle ki hayatım boyunca yediğim en güzel tulumba tatlısını ve kadınbudu köfteyi Yenişehir Sağlık Koleji'nde yedim... Acaba ağzımın tadı mı yerindeydi yoksa gerçekten de çok mu lezizdiler... Her iki durumda da sonuç değişmiyor.

Okul binâsının caddeye bakan tarafında leylâklar vardı. Sâdece mor olanları değil, daha sonra pek görmediğim beyaz leylâklar da vardı. Baharda onların kokularıyla mest olur, hayal dünyamızın varlıklarını onların kokusuyla yıkardık.  Bir başka yazımda bu leylâklar için şunları yazmıştım:

"Yenişehir Sağlık Koleji'nin bahçesinde morların yanında beyaz leylâklar da vardı. Ankara'nın kirli havasına nasıl direnirlerdi bilemem amma hep bembeyazlardı;  ikindi güneşinin altunî rengi dahi halel getiremezdi o beyazlığa. Masallara lâyık beyaz gelinlikler gibi pürüzsüz, kat kat ve dokunmaya kıyılamaz bir güzellikti. Ah o leylâklar... İç gıcıklayıcı ve başdöndürücü kokularıyla alıp hayâl dünyâsının kuytularına kaçırırlardı ruhumu. Neredeyse yarım asır sonra bile hayâli içimi aydınlatıyor. Nasıl kıydılar da kestiler! Beyaz artık müebbeden kirli..."

Biz birinci sınıfta iken bizden büyüklerin sınıflarına kapıyı tıklatıp içeriden "gel" sesi duyulduktan sonra girebilir, onlara yarı-öğretmenmişçesine saygı duyardık. Biz üçüncü sınıfa geldiğimizde bu hiyerarşi pek kalmamıştı. Birinci sınıflar bize karşı son derece lâkayt idiler. Bu arada siyasî olayların rengi değişmeye, işin içine şiddet girmeye başlamıştı. Bir gün öğle arası maç oynanırken Okulumuzda kavga çıktı, bir başka gün  Okulda bir "şey" patladı. Okulda kavga rutin hâline geldi.  Bizleri evlerimize gönderdiler, tâtil uzadıkça uzadı. 

Biz 1977-78 mezunları için bir mezuniyet töreni yapılamadı

Ve 1946'da kurulmuş, 1961'de "kolej" olmuş Yenişehir Sağlık Koleji kapatıldı. Bahçesindeki leylâkların hepsi kesildi. Kemerli girşindeki ince demir işçilikli ceviz kapıları sökülerek yerine alüminyum doğrama parlak kapılar takıldı ve bina Sağlık Bakanlığı'nın bir birimine büro olarak tahsis edildi. Kütüphânesinin olduğu yer tuvalet yapılarak.

---

Meraklısına notlar:

1) Kurtuluş Parkının kuzeyindeki Celal Bayar Bulvarı'ndan başlayıp Aksu Caddesinin karşı tarafında Mithatpaşa Caddesine kadar devam eden Tuna Caddesinin Yenişehir Sağlık Koleyi binâsının önnden geçen kısmı şu an Prof. Dr. Nusret Fişek Caddesidir.

2) Yazıda belirttiğim öğretmenlerden Fatma ve Bilge hanımdan başka hocalar ebediyete intikal ettiler. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.

3) Keçiören Çevre Sağlığı Koleji Yenişehir Sağlık Koleji'nden ayrılarak kurulmuştur.

4) Yenişehir Sağlık Koleji binâsının güney kanadı, Hekimevi'ne lokanta olarak kullanılmak üzere verilmiştir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mardin

Bozyazı - Mersin

Uzun Bir Tren Yolculuğu