Olmazların Resmî Geçidi
Babası anlatmıştı...
Henüz tan yerinin ağarmadığı bir erken vakitte karanlığın içinde karşısına çıkan kan kırmızı fistanlı kadının upuzun sarı saçları vardı. Sudan geçemeyince yıldırımvâri ve göz kamaştıran bir ateşe tahvil oldu kadın ve kamaşmışlıkdan neşet eden sekâret hâli ile bütün semayı kuşların kapladığını gördü. Olmazın resmî geçidini icra ediyorlardı sıra sıra ve zurba zurba. Henüz tan yeri ağarmamıştı oysa.
Onun karşısına kan kırmızı fistanlı ve sarı saçlı ve ateşe tahvil olan bir kadın çıkmasa da bir başka ateşin sekâretine mahkûm olmuştu.
Ve bu hâl içinde beş duyusunun beyni ile bağını kesecek herşey makbûl idi; en çok da tütün. Sanki dumanları beynini kör bir noktada bırakıyordu ve o noktaya hakikatin gölgesi bile düşmüyordu.
Sonra isyan kuşları geçiyordu ruhunun âsumanından, her birinin nisyan kuşu olmasını istediği. Olmuyordu...
Ona ait değilmiş gibi gelen elleriyle kalp gözünü kapatamıyordu. Gönül dili lâl olmuştu.
Yavaşça batıyordu çaresizlik balçığına ve bütün dallar çâre kadar uzaktaydı... Battıkça ağdalı boşluk kıvamında bir şeyle doluyordu içi ve renkler farksızlaşıyordu ve siyaha kesiyordu herşey.
Babasını özlüyordu...