Kayıtlar

Yanlış kullanılan kelîmeler, deyimler ve sözler

Sürekli güncellenmektedir. Alaturka Bâzı "sözlük"lerde "Eski Türk töre, 'alışkı' ve yaşama biçimine göre olan", "dünya görüşü ve yaşam biçimi, davranışı güne uygun olmayan, yöntemsiz, ilkesiz, düzensiz (kimse, tutum)" gibi karşılıklar verilmesi TÜMÜYLE YANLIŞ ve dahi insafsızlıktır. Kelîme, İtalyanca " A la Turca" dır ve kelîme karşılığı TÜRK GİBİ demektir. Sözlük mânasına gelince, eğer bir kelîmenin başına geliyorsa, o kelimeye "Türk usûlü, Türk tarzı" mânasını katar. Misal, "alaturka müzik" "Türk usûlü müzik" demektir. Nitekim Wolfgang Amadeus Mozart, 11 numaralı la majör piyano sonatının (K. 311) 3. bölümünü "Rondo alla Turca " (Türk usûlü rondo) olarak isimlendirmiştir. Kimliğinde Türk vatandaşı yazan bir sinema oyuncusu "Türk olarak doğmayı ben seçmedim"  mealinde bir lâf ederken Türk olmaktan nasıl utanıyorsa, yukarıdaki "sözlük" ifâdeleri de aynı kapıya çıkar mâhiyettedir...

Bakiye

 Daha kaç nisan kaldı tül kanatlı çiçekleri görebileceğin, Huzura vâsıl olacağın kaç vakt-i müstesnâ, Hemhâl olacağın ne kadar mutluluk, Daha kaç fırsat kaldı tevbe-i nasuha, Neresindensin ömür denilen bu kısa yolculuğun, Daha kaç menzilin kaldı ...  Elbet geçecek kapından o tamahkâr bezirgân, Yalanla sarmalanmış sîmalar alıp Zamana uygun maskeler vermek için, Sonrasız sıradanlığınla alıp Mutlu olacaksın bir zaman. Kalan zamanı düşünmeden... Daha kaç gün kaç saat kaldı...

İtirafı müşkül bir seraba dair itiraflar

Vardılar. Vâr olmuş olmalılar. Vâr olmaları gerekiyordu. Fakat... İhtimâl iklimi şiirlerde değil yaşamanın içindeymiş... Yok'un aynadaki aksi imiş var; altmış yılın yekûnu da hayalât. Şu hayat denilen Tatar içkisinin bin kerre bin sahneli piyesinin son perdesinin zili çalıyor,  haydi seyre, ey hayâllerim ve seraplarım            -ki siz en vefâlı dostlarım oldunuz... Saman kağıda basılmış on kıtalı bir taşra ağıdının hüznünü yaşamak için ey hâzirun! Gelin ve dinleyin! Hayallerimi ve sükutlarını ve dibe çökmüş kurşun gibi acılara dokunun ruhunuzla. Kan kırmızı canfes perde açıldı, şimdi susmak zamanı. Son perdesi başladı yaşamak denilen şu oyunun. Şimdi hüzün zamanı... Var mıydılar? Var olmuş muydular? Var olmaları gerekiyor muydu?

Kayıplarımız

Ne güzel insanlarımız vardı, merhametli. Kuş evleri yapan... Ne güzel insanlarımız vardı, yardımsever. Komşusu açken tok yatmayan... Ne güzel insanlarımız vardı, hayırhah,  âcizler için vakıflar kuran... Ne güzel insanlarımız vardı, dünyayı kendisine emanet olarak gören... Ne güzel insanlarımız vardı, hayvanları seven, ağaçlar diken... Önce birer birer pir-i fâni oldular sonra dar-ı bekâya göçtüler. Büyüklerini düşünmeyen gençlerimiz, hayvanlara eziyet eden, paradan başka değeri olmayan insanlarımız var şimdi. Tek kıstası madde olan, açgözlü, bencil. *** Ne güzel evlerimiz vardı, bahçeli. Bahçesinde meyve ağaçları olan.. Ne güzel evlerimiz vardı, sığındığımız. Ailenin büyükleri ve küçüklerinin bir arada olduğu... Ne güzel evlerimiz vardı, ferahladığımız . Gölgeli, serin sofaları, mahrem avluları olan... Ne güzel evlerimiz vardı, kerpiçten, taştan, tahtadan. Hımışı, bağdadileri olan... Ne güzel evlerimiz vardı, huzur veren, yuva olan... Önce birer birer terkedildiler, sonra ya yıkıl...

Ne Güzel Hazanlarımız Vardı

 Yermeye kıyamadığımız hüzünlerimiz vardı; hazanlarda serpilen, içimizi titreten... Yağmur çiseltisi, toprak kokusu, bin renkli yapraklar... Elveda diyen meyvelerin bayıltan rayihası... Gittikçe kısalan günlerde bir şeyleri yetiştirmenin, bir yerlere yetişmenin telaşı... Uzak bir iklimden gelen soğukların akşamları hissedilen nefesi... Yağmurun vurduğu camların ardında içilen buğusu tüten çaylar... Nihaventden gelip hicazda eğleşen ve hüzzama doğru hicret eden şarkılar... Hâk ile yeksan olmak üzere dallarla vedalaşan altın renkli yapraklar... Gittikçe artan yalnızlıklar... Velhasıl Ne güzel hazanlarımız vardı, doya doya yaşayamadığımız...

Yağmurlardan sonra

" Yağmurlardan sonra büyürmüş başak " demişti ya Diriliş şâiri, yağmurlu bir yaz gecesinde, yağmur dinip de yıldızlar bulutların arasından  göz kırpmaya başladığında, içimize yağan yağmurlardan sonra neyin büyüdüğü sorusu bir mıh gibi çakılınca aklıma, ihtimaller uç vermeye başladı... Salkım söğütlerin iç gıcıklayıcı yaprak hışırtılarının sofra bezi olduğu gece yarısı sohbet sofraları... Kalbimin, aklımın önünde koştuğu delişmen zamanlar... Sonbahara delicesine vurgun olduğum hüzünbaz yaşlarım... Siyah beyaz Türk filmlerindeki yakıcı şarkıların kalbime kıymık gibi saplandığı yıllar... Sultanıyegâh sirtonun üçüncü hânesine geçemediğim geceler... Erken ikindi vakitlerindeki kalp çarpıntılarım... İhtimallerin peşinde dönüşü olmayan yollara sapmalarım... Kimi zaman bin sebepli kimi zaman sebepsiz bitişler... Kendimden kaçışlarım... Kalbimin derinlerinde uçmaya varmış keşkelerim... Gidip de dönülemeyecek uzaklar... Seslerin duyulamayacağı mesâfeler... İçi içine sığmayan mutlar... ...

Hâdi Baba Kukla Kebap

Resim
Ankara'nın Cebeci Dörtyol semtinde bir Kukla Kebap lokântası vardı. Dörtyolda hemen Ziraat Bankası binasının arkasında mütevazı bir yerdi. Seneler içinde Cebeci Dörtyol'dan -iş ve hayat gereği- uzaklaşınca pek uğrayamaz olmuştum. Daha sonra Konya yolu üzerinde "modern" bir binada Kukla Kebap lokantası açılmıştı. Yıllar sonra bir hafta sonu gezmek üzere Hamamönü semtine gidince eski Kukla Kebap aklıma düştü, hâlâ çalışıyor mu diye bir bakmak istedim. Mâlum, bizde müesseseler pek uzun ömürlü olmazlar. Yeni nesillerce ya o iş sürdürülememiştir veya beğenilmediği için sürdürülmemiştir. Dörtyol ağzındaki Banka binası yıkılmış, oraya yeni bir inşaat başlanılmış. O civardaki birilerine pek de ümitli olmadan sordum Kukla Kebabı, biraz yukarıda olduğunu söylediler. Eski yerinden birkaç dakika daha kuzeyde Kestane Caddesi 43 numarada buldum lokantayı. İsmi, "Hâdi Baba Kukla Kebap" olmuş.    Hadi Baba Kukla Kebap lokantasının girişi Oturup "Kukla Kebap" sipar...

Sîretler ve Sûretler - Hamal Aydın

"Vay be, ne mükemmel birisi, ne çok şey biliyor!" İlk intibanız böyledir onun hakkında. Her konuda sarfedilecek sözü, her duruma uygun esprisi, her meselede ünlü bir kişiden verilecek misâli vardır. Eğer telife değil nakile değer veriyor, araştırmak yerine duyduklarınızla fikir sâhibi olmayı tercih ediyorsanız bu düşünceleriniz uzun süre değişmez. Hatta belki de hiç değişmez; zira o kişinin sarfettiği sözlerin, serdettiği fikirlerin kendisine ait olmadığını, sâdece oradan buradan derlenerek nakledildiğini anlamazsınız. Her hârikulâde sözü, -âmiyane tâbirle- yerine cuk diye oturan vecizeleri o kişinin zanneder, böylece az bilmekten neşet eden bu illüzyonun devamına çanak tutarsınız. Kendi yaşadıklarını ve öğrendiklerini beyninde harmanlayarak kendine ait telif fikir üretemeyen ve başkalarının üretimini taşıyan böylelerine "hamal aydın"dan başka ne denilebilir ki... Hamal aydın, çevresinde kendisinden daha zeki, daha becerikli, daha kâbiliyetli kimselerin olmasını ist...

Nihâvend

Pek çok kişi gibi ben de pek bir severim nihâvend makâmını. Hâfızasında bu makamdan üç beş şarkı olmayan kimse yoktur desem yeridir. Kimseye etmem şikâyet, gizli aşk bu söyleyemem derdimi, ellerim böyle boş boş mu kalacaktı, gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, hatırla ey peri o mesut geceyi, yemeni bağlamış telli başına, gönül nedir bilene gönül veresim gelir, bahar bitti güz bitti, yine bu yıl ada sensiz ... Çok sevilen ve çok bilinen nihâvend şarkılardan bâzıları. Yeri gelir gönül telinizi titretir, yeri gelir içinizi fıkır fıkır kaynatır; böyle bir makamdır nihâvend. Musiki ile tedâvi konusunda ilmî çalışmalar yapmış ve bu konuda bir kitap da yazmış olan etnomüzikolog Rahmi Oruç Güvenç, nihâvend makâmının toprak-ateş tabiatlı ve sıcak-kuru yapıda,  öğleden sonra ( ikindi ) zamanı etkisinin fazla olduğunu;  kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkili ve kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalı olduğunu, kuvvet ve barış duyg...

Ya Bizde Olsaydı

Resim
  Ünlü Amerikalı kemancı Caroline Campbell,  İtalyan besteci Vittorio Monti'nin Csàrdàs adlı eserini çalıyordu. ( https://www.youtube.com/watch?v=vZIuT-wK0OY )  Konser, orta İtalya'da Umbria bölgesinde olduğunu öğrendiğim Assisi'deki San Francesco Bazilikasında bir noel konseri. Bazilikanın, katoliklerin hac yerlerinden birisi olduğunu da kısa bir araştırma ile öğrendim. Csàrdàs'ın icrası bitti, alkış kıyamet.. Yukarıda, bu âna ait bir kare var. Bu karede dikkatinizi çeken bir şey var mı? Yok mu? Sarı yuvarlak çizgilere dikkat. Hayır, hıristiyan ikonografisindeki hâleler değil bunlar, dikkatinizi çeksin diye ben ekledim. Aynı kareyi bir de sahne tarafından görelim. Evet.. kırmızı takkelerinden anladığınız üzere kardinaller bunlar.. En ön sırada.. Aynı konserde askerler de var. Bakın aşağıdaki resme. Omuzundaki yıldızlardan anlayacağınız üzere hem de oldukça yüksek rütbeli. Ama ilk sırada değil.  Düşündüm... hem de uzun uzun. Ya bizde olsaydı bunun benzeri bir olay di...

Zaman Yitiğin Olsun

  Ey Yageder! ruhumda mı yoksa beynimde mi veyahutta kalbimde mi olduğunu bilemediğim fabrika artıklarını gelişmiş ülkelerin disposible çöplerini ve geri kalmış ülkelerin sömürge acılarını pis ve rutubetli ve karanlık ve daracık bir hücreye kapatılmış bir klostrofobiğin korkularını ve içi petrol ve sidik ve sigara zifiri kokan altmış model bir uzunyol otobüsünün verdiği bulantıyı andıran bir garip duygunun pençesinden alıpta beni uzak iklimlerin pembe sislerine      ve mâvi huzuruna morfin almış kanserlinin rahatına ve kötü bir kâbustan uyanan çocuğun      terli korkusuzluğuna götüren huzur kaynağım! Ey alâim-i semâ! sakla gittikçe hızlanan şu saati heybene kurtar huzuru zamanın bukağısından zaman yitiğin olsun. Azad et beni korkularımdan Sodom ve Gomore donanma şenliği kalsın leyl-i zulmünde zâlimin Ey sevgili! Salat-ı tefriciyen olsun bu zulme lânetin...

Tanzimat Kafası - Yabancı Lisana Dâir

 "Galatasaray mezunu" bir yazar, "lumpenproletarya" tesmiye ederek kendince tahfif ettiği bir kesimden bahseden bir yazısında (1) "Fransızca konuşmaya başlayın demedik de..." diyerek, Fransızca konuşmanın ona göre bir üstünlük vesilesi olduğunu ifâde ediyordu. E malûm "Galatasaray'da" fen eğitim lisanı da Fransızca değil miydi? Tanzimatla bünyemize kalıcı olarak yerleşen Fransızca virüsünün neler yaptığının en çarpıcı örneği, Reşat Nuri GÜNTEKİN'in Çalıkuşu adlı romanındaki "maarif müdürü"nde hayat bulur; bir köy okulunu gezen ve Fransızca kelîmeler döktüren maarif müdürünün okul binası için "ahır" demesinde! Peki Fransızca konuşmak, konuşanı üstün vasıflı yapan bir hususiyet midir? Eğer böyleyse anadilleri Fransızca olanların "ideal insanlar" olmaları, "Frankafon"luğun, dünyayı daha iyi, daha güzel bir yere getirmesi gerekmez miydi? Dünya gerçeklerine baktığımızda bunun böyle olmadığını görüyoruz. ...

Anlamayın Beni

 Sizlerden beni anlamanızı beklemiyorum! "Sizler"den kasdım, hepsi biribirine benzeyen alelâde insanlar... "Sizler"den kasdım,  münevver olmayı değil aydın görülmeyi tercih edenler... "Sizler"den kasdım, cilâlı imaj devrinin prototipleri... "Sizler"den kasdım, birkaç yüz kelîmeyle konuşmaya çalışanlar... "Sizler"den kasdım, tahammülün yerine hoşgörüyü ikâme etmeye çalışanlar... "Sizler"den kasdım, şiirden ve müzikden hazzetmeyenler... "Sizler"den kasdım, susmayı olgunluk sayanlar... "Sizler"den kasdım, molla demeleri için ağır olanlar... "Sizler"den kasdım,  status quo 'nun yılmaz bekçileri... "Sizler"den kasdım, bırakın evinde kütüphânesi olmayı kitaba para vermeyi israf sayanlar... "Sizler"den kasdım, kendisini yerleştirdiği yere göre fikrî şablona sâhip olanlar... "Sizler"den kasdım, "Güneşi ceketinin astarı içinde kaybedenler"... (1) "Sizler...

ADOY'dan İzlenimler - 2) ADOY Gezegeni nasıl bir yer

  Adoy gezegeninden en genel bilgiler " Adoy gezegenine nasıl gittim " serlevhalı yazımdan sonra ilginç mesajlar aldım.  Bâzı okuyucular, "astral seyahat" konusuna inanmakta güçlük çektiklerini belirtirken bâzı okuyucular da Adoy gezegeninin nasıl bir yer olduğunu anlatmamı istiyorlar. "Astral seyahat" konusu, ancak bu alanda yapılacak ileri mental ve psişik tecrübelerle anlaşılabilecek ve "kâl"den ziyâde "hâl"e dâir  bir konu olduğundan, kelîmelerle ifade edilmesi oldukça zor. İleride bu konuda birkaç kelâm edeceğim. Şimdi, bugüne kadar kadar yaptığım astral seyahatlerde Adoy gezegeni hakkında öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyadan birazcık küçük bir gezegen Adoy. Çapı 10 bin kilometre. Dünya yön sistemine göre düşünürsek, kuzey ve güney yarıkürelerinde birer büyük kıta var. Kuzeydeki kıtanın adı  Sözenob , güneydekinin adı ise  Söfakob . Bu iki kıtanın ortasında ise Ateş Denizi bulunuyor. Bu kıtalarda, idare sistemi fa...

Yaşarken Görebilecekleriniz

 Gördüklerinizin gerçek olmadığını, Gözden ırak olanların bambaşka kişilere tahvil olduğunu, Büyük ve ağır lafların aksine unutulmanın pek kolay olduğunu, Sözlerin unutulmak üzere verilmiş olduğunu, Kutsalların en kârlı ticâret metaı olabileceğini, Çıkarın sevgi cilâsı ile mücellâ olduğunu, Cilâlı imaj devrinden cilâlı yalan devrine geçildiğini, Aşk denilen şeyin giffen mal olduğunu, Aşk literatürünün üstâd-ı âzamının Goebbels olduğunu, Derekesini saklamak isteyenlerce derecenizin üstünün örtüldüğünü, Âkil libası giyenlerin kafasını kuma sokan devekuşunu göremediklerini, Bâzılarının ancak cücelerle yanyana iken mutlu olabildiklerini, Vefânın gerçekten de İstanbul'da bir semt ismi olduğunu, Maddenin her dâim geçer akçe olduğunu, Gözyaşının her derde devâ bir setre olduğunu, Hedonun yeni bir ilâh olarak serpildiğini, Kandırılmanın da bir sonu olabileceğini, Son sözün günü gelince söyleneceğini.