Kat-ı Zeban
Hadi, çocukluğunun bakkal dükkanında farzet kendini. Nemli bisküvi kokusunu hisset. Sonra kopya kalemiyle semaya çizilmiş devâsa resimler girsin rüyana. Akşam üstü oyunlarını terketmenin zorluğu sarsın içini. Bir yanda seni tatlı bir ökse gibi çeken oyun diğer yanda seni gerçeğe çağıran ses. Oyun arkadaşlarının kurnazlıkları, çocukça hesapları, benmerkezci hasetleri... Ve sen kendini anlatamayan çocuk. Yok, hayır.. çocukluğunun bakkal dükkanlarından çık ve seni evinden uzak bir gurbete götüren o şehirlerarası otobüsün mazot kokulu iklimine sığın. Yok artık o bakkal dükkanları. Sararmaya yüz tutmuş başakların arasında çocukluğa baş kaldıran koşuşturmalar da. O başakların boy verdiği tarlalar otların istilâsına uğramış, o tarlaların olduğu köy ışığı sönen bir lamba gibi şimdi. Sonra ikindi vaktinin sersemletici ikliminde gezilen havuz başları da. Mâviden yeşile kayan ummanlar da. Şimdi ikindiler siyah-beyaz işlere hasredilmiş hâlde ve ummanların hayâli dahi fersah ...